0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

Veride yeni egemenlik savaşı: Gizlilik mi güç mü?

Ömer Wilson

Bugün dijital çağın merkezinde duran en stratejik varlık ne altın ne petrol: artık her şeyin temeli veri. Ama bu verinin değeri yalnızca sayısal büyüklüğünde değil — nasıl toplandığı, nasıl işlendiği ve en önemlisi nasıl kullanıldığı, bireyler, şirketler ve ülkeler için yepyeni güç dengeleri yaratıyor.

Yapay zeka bu dönüşümün motoru haline gelirken, veriye olan bağımlılığımız da daha önce hiç olmadığı kadar artıyor. Ancak bu gelişim aynı zamanda ciddi soruları ve sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Hangi veriler kullanılıyor? Kim kontrol ediyor? Ve biz bu dönüşümün neresindeyiz?

'Bedava' hizmetin bedeli: Gizliliğimiz

Bugün dijital hizmetlerin büyük bir kısmı ücretsiz gibi sunuluyor. Ancak bu sistemlerin işleyebilmesi için temel bir ödeme mekanizması var: bizim verimiz. Kullanıcılar olarak platformlara kaydoluyor, paylaşıyor, etkileşimde bulunuyoruz — tüm bu süreçlerde arkamızda büyük veri izleri bırakıyoruz. Ne yazık ki, bu izlerin ne kadar değerli olduğunun ya da kimlerin eline geçtiğinin farkında değiliz.

Eskiden kullanıcılar dijital platformlara daha temkinli yaklaşırdı. Şimdi ise alışkanlıklarımız değişti; veri paylaşımı sıradanlaştı, farkındalık azaldı. Oysa hala geçerli olan bir kural var: “Bir ürüne para ödemiyorsan, o zaman ürün sensin.”

Veri artık üretimin parçası

Veri sadece analiz edilen bir çıktı değil artık; üretim süreçlerinin doğrudan girdisi. Özellikle büyük dil modelleri gibi yapay zeka sistemleri, anlamlı içerikler üretebilmek için devasa miktarda, kaliteli ve çeşitli veriye ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle veri, tıpkı bir sanayi girdisi gibi stratejik bir üretim bileşeni haline geldi.

Bu durum sadece teknoloji değil, enerji ve altyapı açısından da büyük bir yük oluşturuyor. Çünkü bu sistemlerin çalışabilmesi için ciddi işlem gücüne ve buna bağlı olarak enerji ve soğutma altyapılarına ihtiyaç var. Bu noktada veri ekonomisinin görünmeyen maliyetlerinden biri de tam olarak bu: enerji ve su tüketimi.

Sentetik veri ve dijital ikizler: Yeni yakıt türü

Giderek artan veri ihtiyacına çözüm olarak öne çıkan alanlardan biri de sentetik veri ve dijital ikizler. Gerçek veriye erişimin zorlaştığı, gizlilik düzenlemelerinin sıkılaştığı bir dünyada, simüle edilmiş ve etik açıdan güvenli veri üretimi büyük bir alternatif haline geliyor.

Sentetik veriler, yapay zeka tarafından yaratılıyor ve gerçek dünya koşullarını taklit ediyor. Bu, özellikle eğitim verisi açısından hem maliyetleri düşürüyor hem de daha kontrollü bir ortam sunuyor. Aynı zamanda küçük ve orta ölçekli oyuncuların da bu alana katılımını kolaylaştırıyor.

Türkiye'nin konumu: Henüz geç kalmış değil

Türkiye, veri merkezleri açısından henüz küresel ölçekte büyük yatırımlar yapmış değil. Ama bu aslında büyük bir fırsat. Avrupa’daki büyük şehirler — Londra, Paris, Amsterdam gibi — enerji ve alan sınırlamaları nedeniyle yeni veri merkezi yatırımlarında zorlanıyor. Türkiye ise hem jeopolitik konumu, hem yenilenebilir enerji potansiyeli, hem de genç nüfusu ile ciddi bir alternatif olarak öne çıkıyor.

Eğer doğru planlama yapılırsa, Türkiye sadece veri barındıran bir ülke değil, aynı zamanda veri işleyen, yöneten ve yapay zeka altyapılarını besleyen bir dijital güç haline gelebilir. Bu da beraberinde teknoloji transferini, istihdamı ve rekabet gücünü getirir.

ABD ve Çin’in veriye dayalı güç modeli

Bugün yapay zeka yarışında önde olan ülkelerin ortak bir özelliği var: veriye doğrudan erişim. ABD merkezli teknoloji devleri (Meta, Microsoft, Apple vb.) dünya çapında kullanıcı verilerine ulaşırken, Çin dev iç pazarından besleniyor. Bu iki farklı modelin ortak noktası, yapay zekanın veriyle beslendiği gerçeği.

Ancak bu yarışın sürdürülebilirliği sorgulanmaya başladı. Çünkü erişim artık daha fazla enerji, daha fazla maliyet ve daha fazla düzenleme anlamına geliyor. Büyük teknoloji firmaları bu yüzden yeni, daha sürdürülebilir veri üretim ve simülasyon yollarına yöneliyor.

Verinin görünmeyen yükü: Enerji ve su 

Veri merkezleri artık yalnızca dijital sistemler değil; fiziksel kaynaklar üzerinde ciddi etkileri olan yapılar. Özellikle yüksek performanslı yapay zeka altyapıları, devasa işlem gücü talep ediyor. Bu da hem enerji hem de su tüketimini artırıyor.

Bugün artık veri merkezleri planlanırken, enerji altyapısı ve çevresel etki en az teknik kapasite kadar önemli hale geldi. Örneğin, bazı ülkelerde sıvı soğutma teknolojileri kullanılarak deniz suyu ile daha verimli soğutma sağlanıyor. Bu gibi uygulamalar, Türkiye gibi kaynak zengini ülkeler için örnek teşkil edebilir.

Yeni bir dijital ekosistem kurulmalı

Veri merkezlerinin ülkeye getirdiği tek şey altyapı değil. Etrafında oluşan ekosistem; yatırım, istihdam, girişimcilik ve teknoloji transferi açısından çok katmanlı bir gelişim ortamı sunar. Türkiye'nin dijital geleceği, yalnızca teknolojiye erişmekle değil, bu ekosistemleri doğru kurup yönetebilmekle şekillenecek.

Bugün attığımız adımlar, yarının veri ekonomisindeki yerimizi belirleyecek. Eğer veri odaklı bir strateji izlenirse, Türkiye sadece veri üreten değil, veriyi yöneten bir merkez olabilir.

Son söz: Veri sahibi olan değil, veriyi yöneten kazanır

Yapay zekayı şekillendiren şey yalnızca algoritmalar değil; arkasındaki veri, enerji ve etik yaklaşımlar. Gelecek artık şu soruyu soruyor: "Bu teknolojileri ne kadar etkili kullanabiliyorsun?" Yani mesele artık sadece teknolojiye sahip olmak değil, onu sürdürülebilir ve akıllı şekilde yönetmek.

Türkiye'nin elinde önemli avantajlar var: genç bir nüfus, enerji potansiyeli, güçlü bir dijital adaptasyon ve hızla büyüyen bir teknoloji sektörü. Bu avantajları stratejik bir vizyonla birleştirebilirsek, veri çağında güçlü bir bölgesel oyuncu olmamamız için hiçbir sebep yok.