Söyleşi: Melis Bayraktar
İtalyan sanatçı Simon Berger, kırık camı kullanarak figüratif heykeller yaratma sürecini ve Atatürk portresi üzerindeki çalışmalarını paylaşıyor. Camın kırılganlığına ve ışıkla etkileşimine duyduğu hayranlığı, eserlerinde duygusal derinlik oluşturmanın bir yolu olarak tanımlıyor. Berger’in yaratım süreci, camın kendine has dokusuyla birleşerek nasıl benzersiz eserler ortaya çıkardığını gözler önüne seriyor.
Kırık cam kullanarak figüratif heykeller yapmaya yönelmem, sanat yolculuğumda önemli bir dönüm noktasıydı. Sanata, sprey boyalar ve çeşitli malzemelerle portreler yaparak başladım. Ancak birkaç yıl önce Berlin’de bir sanat projesi üzerinde çalışırken yaratıcılığımda bir tıkanıklık hissetmeye başladım. Görsel olarak istediğim sonuçları elde edemediğim için bu durum beni derinden rahatsız ediyordu. O gece, düşüncelerimin içinde kaybolmuşken aklımda dönen bir cümle vardı: “Yepyeni bir şey yaratmanın bir yolu olmalı.” Derken, camla çalışmak fikri aklıma geldi. Camın kırılabilirliği ve ışıkla etkileşimi, sanatsal bir ifade biçimi olarak beni büyüledi. Stüdyoma döndüğümde, bu yeni malzemeyi denemek için sabırsızlanıyordum. Kırık camın sunduğu özgün estetik, bana yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda duygusal bir anlatım sağladı.
Sanat kariyerimin başlarında camla çalışmamda en büyük etkiyi yapan, bu malzemeyi kullanan diğer sanatçıları keşfetmem oldu. Camın potansiyelini anlamak ve bu malzeme ile nasıl yenilikler yapıldığını görmek için birçok farklı sanatçının çalışmalarını inceledim. Bu süreçte, Baptiste Debombourg’un eserleriyle tanıştım ve onun camla yaptığı deneysel çalışmalar beni derinden etkiledi. Debombourg, camın kırılabilirliğini ve aynı zamanda güçlü estetik etkisini kullanarak izleyicilere duygu yansıtan eserler yaratıyordu. Onun çalışmaları, camın ne kadar çok yönlü ve etkileyici bir malzeme olabileceğini gösterdi.
Bu ilhamla, kendi sanatımda camı merkezde konumlandırmaya karar verdim. Camın hem fiziksel yapısı hem de ışıkla etkileşimi, eserlerimde derin duyguları ifade etmemi sağladı. Örneğin, “Humanity” adlı eserimde, kırık cam parçalarını bir araya getirerek insan figürlerini oluşturdum. Bu eser, insanın kırılganlığını ve dayanıklılığını bir arada sunarak izleyiciye derin bir düşünme fırsatı veriyor. Camın soğuk ve sert yapısı, figürlerin duygusal hallerini yansıtmada önemli bir rol oynadı.
Ayrıca, “Face” serim de bu keşif sürecinde önemli bir yere sahip. Bu seride, farklı yüz ifadelerini camdan oluştururken, her bir parçanın duygusal derinliğini ortaya koymaya çalıştım. Camın ışığı geçirme özelliği sayesinde, eserlerim farklı açılardan bakıldığında yeni anlam katmanları kazanıyor.
Sanatımda camla çalışmanın getirdiği yenilikçilik, beni sürekli olarak yeni teknikler denemeye ve deneysel yaklaşımlar geliştirmeye yönlendirdi. Bu yolculuk, yalnızca bir malzeme kullanmanın ötesinde, yaratıcılığımı besleyen bir keşif süreci haline geldi ve sanatsal kimliğimi şekillendirdi.
Cam, sanatımda merkezi bir rol oynamasının nedenleri arasında hem estetik hem de duygusal derinlik sunması bulunuyor. Camla çalışmak, kendimi ifade etmenin yeni ve heyecan verici bir yolu olarak karşımda belirdi. Bu malzemenin uzun bir kullanım geçmişine sahip olmasına rağmen, hâlâ keşfedilmeyi bekleyen birçok yönü olduğunu düşünüyorum. Her cam türünün kendine has dokusu, yansıması ve karakteri var. Bu özellikler, sanatıma yeni boyutlar katıyor ve izleyiciyle farklı etkileşimler kurmamı sağlıyor.
Camın kırılabilirliği, eserlerimde insanın hem kırılganlığını hem de dayanıklılığını yansıtmada önemli bir unsur. Kırık cam parçalarını bir araya getirmek, izleyiciye duygusal bir anlatım sunuyor ve aynı zamanda insan deneyiminin karmaşıklığını ortaya koyuyor. Bu bağlamda, kırık camın sadece bir malzeme değil, bir anlatım aracı olduğuna inanıyorum. Eserlerimde, camın sert görünümünün ardındaki duygusal derinliği vurgulamak için çok çalışıyorum.
Ayrıca, camla yapılan çalışmaların mekan ve ışıkla olan etkileşimi de benim için oldukça önemli. Işık, camın yüzeyinden geçerken farklı renkler ve dokular yaratıyor, bu da eserlerime dinamik bir hayat katıyor.
Bir çalışma yapmam, eserin detayına ve boyutuna bağlı olarak değişiklik gösteriyor. Genel olarak, en çok zaman alan kısım hazırlık süreci. Bu aşamada, kimin portresini yapacağıma karar vermek, camı seçmek gibi adımlar, en zahmetli olanları arasında yer alıyor.
Öncelikle, çalışacağım figürü veya portreyi belirlemek, süreçteki en önemli adımlardan biri. Bu, yalnızca bir yüz veya figür seçmekle kalmayıp, aynı zamanda o kişinin ruh halini ve karakterini de yansıtacak bir yaklaşım geliştirmeyi gerektiriyor. Bu bağlamda, portreyi yapacağım kişinin hikayesini anlamak için derinlemesine bir araştırma yapmayı tercih ediyorum. Bu, esere daha fazla derinlik katmamı sağlıyor.
Sonrasında, cam seçimi aşamasına geçiyorum. Camın farklı türleri, dokuları ve renkleri, ortaya çıkacak eserin duygusal ifadesinde büyük rol oynuyor. Her bir cam parçasının, heykelin bütünlüğü içinde nasıl bir etki yaratacağını düşünerek seçim yapmalıyım. Bu süreç, hem zaman alıcı hem de oldukça dikkat gerektiren bir aşama.
Camla çalışırken karşılaştığım en büyük zorluk, bu malzemenin hem ağırlığı hem de kırılganlığı. Cam, taşınması ve işlenmesi açısından büyük bir özen gerektiriyor. Bu nedenle, çalışırken camın doğal kırılganlığıyla uyum içinde olmam gerekiyor. Her bir parçanın nasıl hareket edeceğini ve kırılma potansiyelini dikkatle göz önünde bulundurmalıyım.
Bu zorlukları aşmak için geliştirdiğim birkaç strateji var. Öncelikle, camı işleme sürecinde sabırlı olmak çok önemli. Aceleci davranmamak, her aşamada dikkatli bir şekilde ilerlemek, başarılı sonuçlar elde etmemi sağlıyor. Camın kırılma potansiyelini en aza indirmek için, parçaları yerleştirirken yavaş ve dikkatli hareket etmeyi tercih ediyorum.
Ayrıca, camın kalitesi de çıkan sonuçta büyük rol oynuyor. Uzun süreli bir tedarikçi ile çalışarak, yüksek kaliteli cam sağlamak için güvence aldım. Kaliteli malzeme kullanmak, eserlerimin dayanıklılığını artırıyor ve daha az kırılma riski taşıyor.
Bu yıl İsviçre’nin Unterramsern şehrindeki Alte Brennerei Galerisi’nde gerçekleşen “The Garden of Vitreous (De)Lights sergisi, benim için gerçekten özel bir deneyim sundu. Galerinin mimari yapısı, camla ilgili deneyler yapmama olanak tanıdı ve bu da projeye bambaşka bir boyut kattı.
Sergideki eserlerim, içgüdülerime güvenmenin önemini ve yeniliklerden korkmamam gerektiğini hatırlattı. Camla çalışırken, her parça kendi hikayesini anlatıyordu ve bu da benim sanatımda daha özgün ve yenilikçi bir yaklaşım geliştirmemi sağladı. Bu deneyim, sanat yolculuğumda bana daha cesur olmam gerektiğini gösterdi.
Öncelikle doğru motifi bulmak ve tüm hazırlık aşamalarını tamamlamak gerekiyor. Camı kırma işlemine geçtiğimde ise tam bir konsantrasyon içinde olmalıyım; yanlış bir kırık, tüm süreci baştan almama neden olabilir.
Son yıllarda farklı mekânlarda sergiler açma fırsatı buldum. Sergi mekânlarının mimarisi de işlerime ilham veriyor, genellikle temasını mekânın kendisine göre şekillendiriyorum. Bu süreç, işimi daha büyük ölçeklerde düşünmeme ve cesur denemeler yapmama olanak tanıyor.
Cam, hem karmaşık hem de sade bir malzeme olarak gerçekten büyüleyici. Malzemenin sunduğu olanaklar, sanatçılara yeni anlatım biçimleri ve estetik deneyimler yaratma fırsatı tanıyor.
Dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirdiğim projeler ve katıldığım Glasstress gibi sergiler, bu alandaki gelişmeleri takip etmemde büyük rol oynuyor. Glasstress, cam sanatının sınırlarını zorlayan, yenilikçi sanatçıların eserlerini bir araya getiren önemli bir platform. Bu tür etkinliklerdeki deneyimlerim, camın sadece geleneksel bir malzeme olmanın ötesinde, çağdaş sanatın dinamik bir parçası haline geldiğini görmek açısından beni etkiliyor.
Yeni sanat dallarını keşfetmek ve farklı disiplinlerle etkileşimde bulunmak, sanatsal üretimimi sürekli besliyor. Örneğin, camın teknolojik yeniliklerle bir araya geldiği projeleri izlemek, benim için ilham verici. Akıllı cam uygulamaları ve dijital sanatla entegrasyon gibi gelişmeler, cam sanatını gelecekte daha da zenginleştirecek yenilikler arasında yer alıyor.
Gözlerimi ve zihnimi açık tutarak, bu alandaki yenilikleri takip etmeye devam ediyorum. Özellikle genç sanatçıların camla gerçekleştirdikleri deneysel çalışmaları görmek, bana heyecan veriyor. Gelecekte, camın daha fazla sanat dalıyla birleştiğini ve farklı malzemelerle entegrasyonunun arttıracağını düşünüyorum. Bu, sanatı daha dinamik ve erişilebilir kılacaktır.
Bu süreçte ben de kendi yolculuğuma devam ederek, camın büyülü dünyasında keşifler yapmayı sürdüreceğim.
Atatürk portresi, Türk cam firması Şişecam tarafından özel olarak ısmarlandı. 1934’te cam endüstrisini teşvik etmek amacıyla Atatürk’ün vizyonu doğrultusunda kurulan Şişecam, bu eserle çok anlamlı bir bağ kurdu. Cam üzerindeki darbelerle oluşturduğum portre, Atatürk’ün güçlü ve kalıcı izini simgeliyor. Sürecin sonunda, bu eserle gurur duyuyorum.
Atatürk portresi, Türkiye’deki sanatseverlerin eserlerime olan ilgisini artırdı. Bu eserin sosyal medyada yayılması, farklı kültürlerde ve ülkelerde insanlar arasında yankı buldu. Özellikle Türk izleyicilerden aldığım olumlu tepkiler, benim için çok anlamlı.
Kasım ayında Agence DS ile birlikte Atelier Richelieu’da gerçekleştireceğim sergi, benim için özel bir deneyim olacak, bunun için şimdiden çok heyecanlıyım. Ayrıca, çok daha büyük bir stüdyoya taşınacağım. Bu değişiklik, benim için yeni projelerde daha büyük ölçekli eserler yaratmamı sağlayacak.
KATEGORİLER
Bilgi Alın
© 2025 Scrolli. Tüm Hakları Saklıdır. Scrolli Medya A.Ş