0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

Ne kemer sıkma ne Nas:

CHP’nin nasıl bir ekonomi iletişimine ihtiyacı var?

Sinan Akyol

Ortodoks ekonomi politikaları, iktidara yakın sermaye grupları arasında gerilimi artırıyor; ekonomik darboğaz vatandaşın gündeminden eksilmiyor. Mehmet Şimşek’in kemer sıkma programının etkileri gittikçe yoğunlaşarak geniş kesimleri etkiliyor. Krizin bu aşaması, CHP’nin kamucu tutumunu sertleştirmek için fırsat yaratabilir mi?

Saraçhane süreciyle birlikte radikalleşen ve toplumda daha geniş yankı bulan bir siyasal dil geliştiren Cumhuriyet Halk Partisi, bu yükselen muhalif enerjiyi somut politika alanlarına taşıma zorunluluğu ile karşı karşıya. Parti, 19 Mart’ta başlayan ve yargı darbesi olarak tarif ettiği operasyonlara karşı söylem düzeyinde daha halkçı ve mücadeleci bir pozisyon benimsedi. Bu söylemin kalıcı bir toplumsal karşılık bulabilmesi için ortodoks ekonomi politikalarına ve kemer sıkma programına net ve anlaşılır bir alternatif sunulması gerekiyor. Ekrem İmamoğlu'na ve CHP'ye karşı yapılan operasyonların belirlediği gündem, CHP'nin kamucu ve sosyal demokrat bir siyaseti programlaştırmasını ertelemiş olabilir. Buna mukabil, ekonomik mağduriyetleri artan, fakat otoriterleşme gündemine vakit ayıramayan kitleler için CHP'nin politik radikalizmini ekonomik bir radikalizmle de desteklemesi gerekiyor. Şimşek’in ortodoks kemer sıkma programı ve Nas eksenli heterodoks ekonomi anlayışı farklı sınıfların çıkarlarını yansıtıyor olabilir ancak her iki yaklaşım da emekçilerin ve dar gelirli kesimlerin kaybeden konumunda tutuyor. CHP’nin bu tabana seslenebilmesi için sertleşen siyasi duruşunu, kamucu temelleri olan bir ekonomi iletişimiyle sentezlemesi bir zaruriyet olarak öne çıkıyor.

İktidara yakınlığı ile bilinen Yeni Şafak gazetesinin geçtiğimiz mayıs ayında Mehmet Şimşek’in yüksek faizli ortodoks ekonomi programını eleştiren manşetler atması, pek çok yorumcu tarafından iktidar içi çatlakların habercisi olarak analiz edildi. Şimşek’in politikalarını başarısızlıkla suçlayan gazetenin, iktidar cenahına yakın olan ve 2023 öncesindeki heterodoks ekonomi programına özlem duyan sermaye gruplarının görüşlerini yansıttığı da konuşuldu. Mehmet Şimşek öncesi maliye bakanlarının benimsediği düşük faiz-yüksek enflasyon ekonomisi, Erdoğan’ın referans göstermeyi sevdiği Nas suresiyle beraber anılıyor. Şimşek programı, Nas programının enkazını devralarak mali disiplini öne çıkarıyor, Türk lirasını döviz karşısında nispeten güçlü tutmayı hedefliyor ve parasal genişlemeyi durdurarak ucuz krediye erişimi güçleştiriyor. 2023'ün ardından istikrar ve normale dönüş hasreti çeken, uluslararası finans çevreleriyle entegre durumdaki sermaye grupları Şimşek programını bir ferahlamayla karşılamıştı. Buna karşın, şu an uygulanan ortodoks politikalar ucuz kredileri değerlendirerek zenginleşmiş ve değersiz bir Türk lirası sayesinde ihracattaki payını kuvvetlendirmiş Anadolu sermayesini zor duruma sokuyor. 

Tepkili sermaye gruplarının, ellerindeki medya gücünü Şimşek aleyhine kullanmaya başlaması, çıkarları iktidara yakın fakat birbirine uzak sermaye grupları arasında bir mücadeleye alanı yaratabilir. Bu potansiyel mücadele, ekonomi yorumcularının gündemini epey oyalayacak olsa da, Nas programının ve Şimşek programının ayrı ayrı güvencesizleştirdiği ve yoksullaştırdığı işçiler ve orta sınıf gündemi çok farklı bir şekilde algılıyor. Farklı sermaye kesimleri, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının farklı zamanlarda benimsediği iktisadi anlayışlar sayesinde dönemsel olarak mevzi kazanıyor fakat yapılan tercihler halkın önemli bir bölümüne uzun süredir artan ücretler, sıkı-güvenceli bir iş gücü piyasası ve kuvvetlenen sosyal haklar olarak geri dönmüyor. Mehmet Şimşek'in "Vergiyi tabana yayacağız" diyerek müjdelediği kemer sıkma programı, ekonomik darboğazın şiddetini çalışan kesimler ve dar-orta gelirli aileler için özellikle arttırıyor. Yüksek faizler ve azalan taleple beraber soğuyan reel ekonomi, pek çok sektörün çalışanları için kitlesel işten çıkarılma risklerini de barındırıyor. Kemer sıkma programı devam ettikçe yeni seçmen grupları iktidar cenahından kopuyor, muhalif saflara yaklaşıyor.

Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu ekonomik girdabın benzeri görülmemiş bir otoriterleşme dalgasıyla birleşmesi önü alınması zor bir müesses nizam karşıtı duygunun geniş halk kesimleri arasında yayılmasına yol açıyor. Bu duygu, 1980 sonrasında apolitikleşmiş toplumsal kesimler için ekonomik güvencesizliği merkezine alan bir politikleşme hattı yaratıyor. 19 Mart'ta başlayan Saraçhane olaylarının ardından toplumsal muhalefet ve kurumsal muhalefet arasındaki bağları onarmayı hedefleyen CHP için bu hat, değerlendirilmesi gereken bir fırsat. Benzer bir fırsat, 2010 sonrası krizden etkilenen Güney Avrupa'da ortaya çıkmıştı. Avrupa Birliği merkezli kemer sıkma politikalarının geniş kitleleri güvencesizleştirmesi, sadece ekonomik bir kriz yaratmakla kalmamış; siyasal temsiliyete duyulan güveni de sarsmıştı. Devletin sosyal güvenlik kapasitesinin zayıflaması, iktidardaki partilerin kemer sıkmanın ötesinde bir borçla mücadele stratejisi üretmemesi ve teknokratik yönetim anlayışının hegemonik hale gelmesi, Yunanistan’da Syriza’nın ve İspanya’da Podemos’un yükselişine zemin hazırladı. Her iki örnek de, ekonomik güvencesizliğe karşı geliştirilen radikal halkçı siyasetlerin yalnızca bir protesto dili değil, iktidar hedefleyen ciddi alternatifler haline gelebileceğini gösterdi.

CHP’nin ekonomi iletişimini güçlendirebilmesi, sadece asgari ücret ve emekli aylığı kavramlarla yetinmeyip, karşı-hegemonik bir ekonomi dili iddiası ortaya koymasıyla ve doğru iktisadi terimleri kavramsallaştırmasıyla mümkün olabilir. Ücretler, yan haklar, kiralar, kredi kartı borçları, bitmeyen iş arayışları gibi doğrudan gündelik hayata temas eden başlıklar; bütçe açığı, parasal sıkılaşma, CDS (kredi risk primi) gibi teknik ifadelerle yarışan bir anlatı gücü kazanabilir. CHP, ekonomi kurmaylarını bu gündelik dille konuşturacak bir mekanizma kurmalı; akademik dile sıkışmayan, sahada duyulan öfkeye temas edebilen bir söz üretmelidir. Dahası, bu söylemsel tutarlığını eylem ve mitinglerle toplumsal muhalefete de aktarmalıdır.

Yunanistan'da Syriza'nın kemer sıkma karşıtı talepleri, kamusal hizmetleri savunan bir halkçı söylemle birleştirmesi; İspanya’da Podemos’un emekçilerin gündelik hayatındaki güvencesizlikleri merkeze alarak kurduğu iletişim dili, bu hattın nasıl siyasal etki yaratabileceğine dair kritik öneme sahip örnekler sundu. Her iki örnekte de başarının sırrı, teknik ekonomi tartışmalarını emek ve sosyal güvence gibi kavramlarla ilişkilendirerek geniş bir seçmen kitlesine seslenebilmekte yatıyordu. CHP’nin mevcut söylemsel radikalleşmesi, yalnızca yargı bağımsızlığı gibi soyut ilkelerle sınırlı kalırsa kazandığı ivmeyi ilerletmesi zorlaşabilir. Buna karşın, toplumsal eşitsizlikleri ve güvencesizlikleri hedef alan somut, kamucu bir ekonomi iletişimiyle birleştiği ölçüde Saraçhane’nin açtığı yeni dil hattı, kalıcı bir siyasal zemine dönüşebilir.

Yazarın görüşleri çalıştığı kurumu veya Scrolli’yi bağlamamaktadır.