0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

ABD yeni bir Osmanlı hatasından mı kaçınıyor?

Görüş: Prof. Dr. Mustafa Ergen

Osmanlı İmparatorluğu'nun 16. yüzyıldaki stratejik hatası, günümüz uluslararası ilişkilerini anlamak için çarpıcı bir tarihsel pencere açar. 1535 yılında Kanuni Sultan Süleyman, değişen dünya düzeninde diplomatik avantaj sağlamak amacıyla Fransa'ya kapitülasyonlar tanıdı. Bu imtiyazlar, Fransız tüccarlara Osmanlı topraklarında vergi muafiyetinden yargı dokunulmazlığına kadar geniş ayrıcalıklar sundu. Kısa vadede diplomatik kazanım gibi görünen bu hamle, uzun vadede imparatorluğun ekonomik bağımsızlığını aşındırdı ve zayıflamasına zemin hazırladı. Kanuni, coğrafi keşiflerin değiştirdiği ticaret rotalarını kontrol etmek yerine, yabancı güçlere kapılarını açarak aslında kendi imparatorluğunun temellerini sarsmıştı.

Soğuk Savaş'ın ardından ABD, Kanuni'nin Fransa'ya yaptığı gibi, Çin'e modern kapitülasyonlar tanıdı. Ekonomik sistemini açtı, teknoloji transferine onay verdi, ucuz işgücünden faydalanarak şirketlerini zenginleştirdi.

Bu süreçte trilyon dolarlık yatırım ve bilgi akışıyla Çin, adeta ABD'nin finansal ve teknolojik "himayesi" altında gelişti. Tıpkı Osmanlı'nın Fransa'ya sağladığı ticari avantajlar gibi, ABD de Çin'e dijital çağın imtiyazlarını sundu.

Çin, ticaretten elde ettiği dolarları Amerikan hazine bonolarına yatırdı, bu da ABD'nin finansal istikrarına katkı sağladı, faizlerin düşük tutulmasına yardımcı oldu.

Ancak Kanuni'nin kapitülasyonları nasıl zamanla Osmanlı'nın aleyhine döndüyse, Amerika'nın Çin'e açtığı ekonomik kapılar da benzer bir dönüşüm geçiriyor.

Modern kapitülasyonların sonuçları

Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe romanında da benzer bir dinamik görülür: Robinson, adaya düşen Batılı karakter, Cuma'yı "medenileştirmek" için ona yiyecek, giysi, bilgi ve inanç sistemi sunar. Ancak güçlenen Cuma zamanla pasif bir yardımcı olmaktan çıkar. Amerika-Çin ilişkisinde de benzer bir dönüşüm yaşanıyor.

Güçlenen Çin, Osmanlı'nın kapitülasyonlarından faydalanan Avrupa devletleri gibi, verilen imtiyazları kendi lehine kullanmayı başardı. iPhone üretirken bir yandan Huawei gibi kendi markalarını geliştirdi. ABD'nin siparişlerini karşılarken, diğer ülkelerin de tedarikçisi haline geldi. Yani, tıpkı kapitülasyonlardan faydalanan Fransa'nın zamanla Osmanlı pazarında hakimiyet kurması gibi, Çin de küresel tedarik zincirlerinde hakimiyet kurmaya başladı.

Geç kalan stratejik uyanış

Osmanlı İmparatorluğu, kapitülasyonların yıkıcı etkilerini ancak geç dönemde, 19. yüzyılda tam olarak kavrayabildi. O zamana kadar imtiyazlar genişlemiş, daha fazla Avrupa devletine tanınmış ve ekonomik bağımlılık derinleşmişti. Amerika da benzer bir geç uyanış yaşıyor gibi görünüyor.

Trump döneminde ABD, Huawei'yi yaptırım listesine aldı ve Çin'e çip ihracatını kısıtladı. Biden yönetimi ise yarı iletken üretimini ülke içinde canlandırmak için milyarlarca dolarlık teşvik paketleri açıkladı. Tüm bu girişimler, Osmanlı'nın 19. yüzyılda kapitülasyonlardan kurtulma çabalarını andırıyor - ancak o zamana kadar nüfuz zaten derinleşmişti.

Artık mesele sadece mikroçipler değil; yapay zeka, elektrikli araçlar ve kuantum bilgisayarlar da bu teknolojik rekabetin parçası haline geldi. Robinson'un Cuma'ya öğrettiği beceriler nasıl zamanla Cuma'nın özerkliğini artırdıysa, Amerika'nın Çin'e aktardığı teknoloji de benzer bir sonuç doğurdu.

Ve şimdi, ikinci Trump dönemi yaklaşırken gümrük savaşları yeniden alevleniyor.

Tarih tekerrür mü ediyor?

Asıl soru şu: ABD'nin bu stratejik uyanışı, Osmanlı'nın geç kalan kapitülasyon karşıtı politikaları gibi, zamanında mı geldi? Yoksa Çin, tıpkı 19. yüzyılda Avrupa'nın Osmanlı'ya yaptığı gibi, ekonomik nüfuzunu çoktan sağlamlaştırdı mı?

Bir imparatorluk, başka güçlere tanıdığı imtiyazların sonuçlarını öngöremezse, sonunda kendi kurduğu sistemin kurbanı olur. Kanuni'nin diplomatik hamlesi nasıl uzun vadede imparatorluğun çöküşüne katkıda bulunduysa, Amerika'nın ekonomik açılımları da benzer riskler taşıyor.

Çin artık Osmanlı'dan imtiyaz koparan Avrupa devletleri gibi davranıyor - yardım değil, eşit ortaklık talep ediyor ve hatta bazı alanlarda yön vermeye başlıyor. Amerika'nın temel yanılgısı, tıpkı Kanuni'nin yanılgısı gibi, ekonomik imtiyazların sadece kısa vadeli kazanç sağladığını, uzun vadede güç dengesini değiştirdiğini görememekti.

Bugün uluslararası sistemde ülkeler, Osmanlı'nın son dönemlerinde olduğu gibi, büyük güçler arasında konumlanma telaşında. ABD, geleneksel düşmanları Rusya ve İran'a bile "bizimle olun" mesajı verirken; Avrupa bir Amerika'ya, bir Çin'e yakınlaşıyor. Çin ise çevresindeki ulusları kendi nüfuz alanına çekmeye çalışıyor.

Dünyada, Osmanlı'nın çöküş döneminde yaşanan büyük güç mücadelelerini andıran yeni bir döneme giriyoruz. Kapitülasyonların gölgesi yüzyıllar sonra farklı bir formda yeniden beliriyor.

Amerika, Çin'in artan etkisini sınırlamak için geç de olsa harekete geçti. Ancak soru şu: Bu hamle, Osmanlı'nın 19. yüzyıldaki kapitülasyonları kaldırma çabası gibi çok geç mi?

Tarih tekerrür ediyorsa, Amerika için bu yabancı bir senaryo değil; nihayetinde kendisi de bir zamanlar İngiltere'nin kolonisiydi ve bağımsızlığını kazanmıştı!

Dipnot: Yazarın Ekopolitik makalesinden yapay zekâ yardımıyla yeniden yazılmıştır. . https://www.ekopolitik.org.tr/cumanin-golgesinde-cin-yukselirken-amerika-robinson-mu-kalmak-istemiyor/