Blog
Explore the latest trends, techniques, and tips to enhance your blogging skills and engage readers more effectively.

2024 ve 2025 yazları, Türkiye'nin özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde çok sayıda orman yangınına sahne oldu. Dumanlar gökyüzünü karartsa da, yıllarca ihmal edilmiş sistemin açıklarını da görünür kıldı. Gündemde genelde söndürme uçaklarının olmayışı, gece müdahale yapılamaması gibi ekipman yetersizlikleri gelirken, ben bir başka konudan bahsetmek istiyorum size. Bu da yeni değil, 2019’dan beri farklı platformlarda anlatmaya çalıştığım, işim olan konu: Önceden görmek.
Bu nasıl olacak diye soracak olursanız teknolojiyle ve onun bize sağladığı veriyle elbette. Gözle görülemeyeni, geleceği sadece veriyle anlayabiliriz. İşte bu yazı, veriyle görmenin ne anlama geldiğini ve nasıl bir dönüşümün eşiğinde olduğumuzu ortaya koymayı amaçlıyor.

Küresel iklim değişikliği, yangınların doğasını tamamen değiştirdi. Artık yangın sezonu sadece temmuz ve ağustos aylarıyla sınırlı değil. İlkbaharda başlayan kuraklık, yaz ortasında zirveye çıkıyor. Yağışlar azaldı ama ani ve yoğun hale geldi. Toprak nemini kaybetti. Bitki örtüsü (vejetasyon) daha kuru, daha kırılgan ve yangına daha açık hale geldi.
Bu da demek oluyor ki; yangınlar sadece ormanların değil, yerleşim alanlarının, tarım arazilerinin, enerji altyapısının ve su kaynaklarının da sorunu haline geldi. Yangınlar artık sadece doğal değil; aynı zamanda ekonomik ve yapısal bir kriz.
Birçok yangın kaza, ihmal veya kasıtlı kundaklama sonucu çıkıyor. Ancak tüm bu nedenler ortak bir zeminde birleşiyor; “Erken uyarı eksikliği ve görünmeyen risklerin yeterince izlenmemesi”.
Özellikle altyapı sistemlerinin (elektrik hatları, yollar, sulama tesisleri) çevresinde biriken riskler, bazen küçük bir kıvılcımla büyük felaketlere dönüşebiliyor. Bu veriler neticesinde üretilecek kolektif çözümlerle orman yangınlarını daha başlamadan engellemek mümkün.
Kundaklamayı bir yana bırakırsak yangın öncesi oluşan sinyalleri sadece uydu görüntüleri, meteorolojik veriler ve yapay zekâ destekli analizlerle fark edebiliriz. Örneğin, yüksek gerilim hatları altındaki kuru otlar ya da kuraklık dönemlerinde hızla alev alabilecek bitki örtüsü, erken uyarı sistemleriyle önceden tespit edilebilir.
Bu tür teknolojiler sayesinde kamu ve özel sektör paydaşları; sadece yangına müdahale etmekle kalmaz, yangını çıkmadan önce engelleme imkanına kavuşur.

Yangınlar bir anda çıkmaz. Onlar da tıpkı insan hastalıkları gibi belirti gösterir. Uydu görüntüleri üzerinden yapılan termal analizler, sıcaklık anomalilerini ortaya koyarak olası yangın başlangıçlarını saatler öncesinden gösterebilir.
Bu analizlerde:
-Farklı uyduların geçişlerinden gelen termal veriler toplanır,
-Sıcaklık dalgalanmaları incelenir,
-Rüzgar, nem, basınç gibi meteorolojik verilerle birleştirilir,
-Anomali bölgesi tespit edilir.
Bu yöntemler yangının tam çıkış noktası hakkında değil; yaklaşık lokasyon ve yönelimi hakkında yüksek doğrulukla bilgi verir. Kritik altyapılarla (enerji, tarım, yerleşim) olan mekânsal ilişkilerle birleştirildiğinde karar destek sürecini güçlendirir.
Yangınları sadece anlık verilere bakarak anlamamız çok zor. Her zaman geçmişten günümüze derin bir analiz yapmak gerekiyor. Bu anlamda 20 yıllık uydu verileri kullanılarak;
-NDVI (Bitki örtüsü sağlığı),
-SPI ve SPEI (yağış eksikliği ve buharlaşma oranı),
-PDSI (tarımsal kuraklık)
gibi göstergelerle bölgesel yangın hassasiyet haritaları çıkarılabiliyoruz. Bu haritalar, sadece geçmişi değil, aynı zamanda gelecekteki olasılıkları da gösteriyor.

Yangın riski sabit değildir. Gün içinde bile değişebilir. Sabah güvenli olan bir bölge, öğlen güneşinin ardından yüksek riskli hale gelebilir.
Yeni nesil sistemlerde:
-Uydu ve meteorolojik veriler düzenli olarak toplanır,
-Yapay zeka algoritmaları bu verileri analiz eder,
-Risk skoru hesaplanır,
-Kritik bölgelere erken uyarı sistemleri entegre edilir.
Bu sistemlerle yangın çıkmadan önce önlem almak artık mümkündür.
Bu çözümler sadece kamu kurumları için değil. Türkiye'de birçok paydaş bu verilere dayanarak kendi kararlarını daha bilinçli verebilir:
-Elektrik Dağıtım Şirketleri: Önleyici bakım planlaması, hat altı risk azaltımı.
-Belediyeler ve Valilikler: Yerel afet yönetimi ve erken müdahale stratejileri.
-Tarım Sulama Birlikleri: Sulama altyapısının yangın riskine karşı korunması.
-Sigorta Şirketleri: Poliçe risk skorlaması, fiyatlama algoritmaları.
-Yatırımcılar ve Bankalar: Fiziksel risklerin finansal sürdürülebilirlik üzerine etkisi.
Veriye dayalı karar alma, yalnızca riski azaltmak değil; aynı zamanda sorumluluğu paylaşmak ve geleceği birlikte tasarlamak anlamına gelir.
Haziran ayında çıkan “Atlas’ın Sesi” adlı kitabımda şu satırlara yer verdim:
“Doğa, uyarır. Toprak, anlatır. Bizim görevimiz dinlemek ve harekete geçmektir.”
Bugün elimizde, doğanın bu uyarılarını veriyle, algoritmayla, haritalarla, uydularla anlamamıza yardım edecek araçlar var. Bu araçları kullanarak yangınları öncelemek, sadece bir teknoloji meselesi değil; aynı zamanda bir ahlaki sorumluluktur.
Yangınla mücadele, sadece yangını söndürmekle değil; daha çıkmadan önce görerek mümkün olur. Veriye dayalı karar sistemleriyle, doğayı, insan yaşamını, altyapıyı, tarımı ve ekonomiyi koruma altına alabiliriz.
Bugün bir kıvılcımı görmek, yarının felaketini engellemek demektir. Bu yüzden artık gözle değil, veriyle görme zamanı.
Asla spam email atmayacağız.
Neler bulacaksın 👇
10+ haftanın gündemi
2+ yaşam seçkisi
1+ Scrolli'de öne çıkanlar
