Blog
Explore the latest trends, techniques, and tips to enhance your blogging skills and engage readers more effectively.

“Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” 26 Haziran 2025 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı.
Bu Yönetmelik ile Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmeliğin 12’nci maddesine “Bakanlığa tasarruf hakkı verilen orman alanlarından kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan alanlar, kamu kullanımına açık olmak şartıyla, kullanma izni verilmek suretiyle tahsis sınırları içerisine dâhil edilebilir” fıkrası eklendi.
Anayasa ve Kıyı Kanunu ile özel bir koruma altına alınan kıyılar, kamu malı sayılması nedeniyle kamusal niteliğe sahip.
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyılardan yalnızca bu alana bitişik taşınmazların malikleri değil; yabancı, vatandaş ayrımı yapılmaksızın herkes yararlanabiliyor. Anayasa, Kıyı Kanunu ve Türk Medeni Kanunu ile kıyıların kamusallığı da hukuki güvence altında bulunuyor.

Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’te kıyı çizgisi, “Deniz, göl ve akarsuların taşkın durumları dışında suyun kara parçasına değdiği noktaların birleşmesinden oluşan, meteorolojik olaylara göre değişen doğal çizgi” şeklinde tanımlanıyor.
Kıyı kenar çizgisi ise “Deniz, tabii ve suni göl ve akarsuların, alçak-basık kıyı özelliği gösteren kesimlerinde kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu kumsal ve kıyı kumullarından oluşan kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık benzeri alanların doğal sınırı” olarak ifade ediliyor.
Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik değişikliğinin ardından kamuoyunda da tartışma başladı. Kıyı kenar çizgisi ilk kez gündeme gelmiyor. 16 Nisan 2022’de yayınlanan Resmi Gazete’de, Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 9’uncu maddesinin altıncı fıkrasına eklenen f bendi eklenmişti. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Mimarlar Odası ise “kamu yararına ve hukuka aykırı değişikliklerin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle” dava açmıştı. 5 Mayıs 2024’te TMMOB Mimarlar Odası, Kıyı Yönetmeliği değişikliğinin iptal edildiğini aktaran bir basın açıklaması yayınlamıştı.
Danıştay tarafından iptal edilen kararda, hukuki değerlendirme bölümündeki esas yönünden yazılı son kısımda şu ifadelere yer veriliyor:
“Niteliği belirtilen bu kuralın objektif kriterler çerçevesinde, kamu yararı ve hizmet gerekleri dikkate alınarak Yönetmeliğe eklendiği hususunun idarece ortaya konulamadığı, aksine kuralın Kıyı Kanunu hükümlerine aykırı uygulamaları teşvik edebileceği, kıyıların korunmasına aykırı uygulamalara yol açabileceği, kıyıların daraltılması sonucunu doğurabileceği, bu durumun ise kıyılardan yararlanmada önceliği kamuya veren Anayasa ve Kanun hükümleriyle bağdaşmayacağı açıktır. Bu itibarla, dava konusu düzenlemede hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”
Bu ifadenin ardından “Dava konusu, 16/04/2022 tarihli, 31811 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kıyı Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin iptaline karar verildiği” belirtiliyor.

26 Haziran’da tekrar gündemimize giren kıyı kenar çizgisini ve bu yönetmelik değişikliğinin ne anlama geldiğinin hukuki değerlendirmesini Avukat Beyza Canbolat ile konuştuk. Kıyıların kamusallığının hukuki dayanaklarının Anayasa, Kıyı Kanunu ve Türk Medeni Kanunu olduğunu vurgulayan Avukat Beyza Canbolat, şunları kaydetti:
“Nitekim Anayasa’nın 43. maddesinde kıyıların, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği düzenlenmiştir. Keza Kıyı Kanunu’nun 5. maddesinde de kıyıların, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu tekrarlanmış; kıyıların, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olduğu düzenlenmiştir. Kıyı Kanunu’na göre de kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Son olarak Türk Medeni Kanunu’nun 715. maddesinde yararı kamuya ait suların kimsenin mülkiyetinde olmadığı ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamayacağı düzenlenmiştir. Kıyıların kamusallığı ilkesi iç hukukumuzda ilgili düzenlemelerle güvence altına alınmıştır.
Ancak bahse konu yönetmelik Kültür ve Turizm Bakanlığına tasarruf hakkı verilen orman alanlarından kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan alanların girişimcilere tahsis edilebileceğini düzenlemiş, girişimcilere bu yönde bir imkân sağlanmıştır. Yönetmelikle sağlanan bu imkânın, kıyıların kamusallığı ilkesini ihlal edebilecek nitelikte kullanılabileceği muhtemeldir. Dolayısıyla kıyılara ilişkin verilecek kullanma izninin koşullarının ayrıca detaylı bir biçimde düzenlenmesi ve etkin bir denetim mekanizmasının geliştirilmesi gerekmektedir.”

Söz konusu Yönetmelik ile sağlanan tahsis imkânının kıyıların korunması açısından da ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini belirten Canbolat, “Zira Kıyı Kanunu’nda kıyıların korunabilmesi için de birtakım düzenlemelere, sınırlamalara yer verilmiştir. Buna göre kıyılarda yapı yapılamaz, duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz; kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez. Kıyılara moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar dökülemez. Dolayısıyla Yönetmeliğe göre girişimcilere sağlanacak tahsis hakkının kullanılmasında Kıyı Kanunu’ndaki sınırlamalara, yasaklara uyulması da zorunludur” dedi.
Yönetmelik değişikliğinde yer alan “Kamu kullanımına açık olacak” ifadesinin halkın sahile fiilen erişimini güvence altına alıp almayacağı sorusuna Avukat Canbolat, “Kıyıların kamusallığı ilkesi gereğince Yönetmelikte girişimcilere verilecek kullanma izninin ön koşulu olarak ilgili alanın kamu kullanımına açık olması şartı düzenlenmiştir. Yönetmeliğin lafzına bakıldığında halkın sahile erişimi güvence altına alınmış görünmektedir ancak bunun fiili olarak da sağlanması, tahsis hakkının kamu kullanımını engelleyecek şekilde kullanılıp kullanılmadığının etkin bir şekilde denetlenmesi gerekmektedir” yanıtını verdi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, doğal ve kültürel değerler ile turizm potansiyeli gibi kriterleri dikkate alarak, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenen alanlardaki bazı kamu taşınmazlarını turizm amaçlı değerlendirmek üzere belirlediğine değinen Canbolat şöyle devam etti:
“Kamu taşınmazlarından Bakanlık tasarrufuna alınması kararlaştırılanlar, Turizmi Teşvik Kanunu’nda belirtilen usul ve süreler içinde Bakanlığa tahsis edilir. Bakanlığa tasarruf hakkı verilen orman alanlarının turizm amacıyla özel ya da ticari kullanıma açılması mümkündür. Bu kapsamda Turizm yatırımı yapmak isteyen girişimcilere kullanma hakkı tanınabilir. Ancak ormanların korunabilmesi için önemli sınırlandırmalar getirilmiş olup kullanma hakkı tanınmasının çevresel açıdan olumsuz bir etkisinin bulunmaması gerekmektedir.”

Avukat Canbolat, kıyı alanlarının doğru tanımlanabilmesi için kıyı kenar çizgisinin dikkatle belirlenmesi gerektiğini vurguluyor. Kıyı çizgisi, kıyı kenar çizgisi ve sahil şeridi gibi sınırların net şekilde saptanmasının, kıyıların yasal koruma alanlarını belirlemede temel kabul edildiğini vurgulayan Canbolat, son olarak şunlara değindi:
“Kıyı kenar çizgisinin tespiti için öncelikle valilikler tarafından komisyon oluşturulur. Komisyon; jeoloji mühendisi, jeolog veya jeomorfolog, harita ve kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar ve şehir plancısı, inşaat mühendisinden oluşur. Komisyonun kıyı kenar çizgisini tespit etmesinden sonra valilik buna uygun görüş verir ve nihayetinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının onaylamasıyla kıyı kenar çizgisi yürürlüğe girer. Bakanlığın onayından sonra yürürlüğe giren kıyı kenar çizgisi, 1 ay süreyle ilan edilir. Kıyı kenar çizgisine, ilan süresi içinde itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır.
Kıyı kenar çizgisi, bir taraftan sahipsiz mal niteliğindeki kıyı alanlarının rejimini belirler; diğer taraftan da özel mülkiyet konusu taşınmazların sınırını çizer. Bu nedenle keyfilikten uzak bir biçimde, bilimsel verilere dayanılarak tespit edilmelidir. Ayrıca yukarıda anlatıldığı şekilde belirlenen sınırlar, yargısal denetime de tabidir. Kıyı kenar çizgisinin hukuka aykırı bir biçimde tespit edildiği iddiasıyla idari yargıda dava açılması mümkündür.”
Kıyıların, hukuki dayanaklara rağmen kaçak yapı sorunuyla mücadele ediyor olması nedeniyle birçok kıyı inisiyatifi de yönetmelik değişikliğine tepki gösterdi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, 20 Ağustos 2019 tarihli bir haberde “Türkiye’de 20 binin üzerinde kaçak yapı tespitimiz var, ki bu kaçak yapıların 7 bin 200'ü sahil kesiminde yer alıyor" ifadesini kullanmıştı. 19 Ocak 2020 tarihli bir haberde ise, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından korunan alanlarda yapılan denetimlerde 4 bin 333 kaçak yapı tespit edilmişti.
Türkiye’nin turizm bölgelerinden Antalya’nın Kaş ilçesinde de kaçak yapı önemli bir sorun. 22 Eylül 2021’deki bir habere göre, CHP Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak‘ın verdiği soru önergesini yanıtlayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “Kaş’ta 9 bin 769 yapı kayıt belgesi düzenlendiği görülmüş olup, söz konusu belgelerin 703 adedi iptal edilmiş, 9 bin 66 adedi aktif haldedir” ifadesinde bulunmuştu. Ayrıca Muğla’nın Fethiye ilçesinde de Karataş Plajı çevresinde kaçak inşaat çalışmaları yapılarak kıyının yapısı bozulması gündeme getirilmişti. Sadece kaçak yapı sorunu değil, kıyının yapısını bozan işlemler de gündemde belirgin bir yer tutuyor. Bodrum’da sahile “beyaz kum” görüntüsü veren mermer tozu dökülmesi tepki çekmişti.
Özgür Kıyılar Bodrum İnisiyatifi üyesi Güney Şirin ile yeni yönetmelik değişikliğinin kamu kullanımı açısından yarattığı riskleri konuştuk. Güney Şirin, “Bu düzenleme ile kıyılar turizme değil sınırsız ve kuralsız bir şekilde ranta açılmaktadır. Kıyılar turizme kapalı değildir ki açılsın” dedi.

Kıyı şeridinin turizm tahsis sınırları içine alınmasının pratikte var olanın yönetmelikle resmiyet kazanması anlamına geldiğini ifade eden Şirin, şunları kaydetti:
“Yani pratikte yapılan işgale kılıf uydurulmuş oluyor. Birçok turizm tesisi kıyı şeridinde kalıcı yapılaşma, günübirlik kullanım olmak üzere nerdeyse denizin içine kadar işgal etmiş durumda. Kimi işletmeler ise deniz dolgusu ile yeni kıyı oluşturmaktadır. Kıyı kanununda yönetmelikle yapılan bu değişiklik aynı zamanda deniz ve kıyı ekosistemini olumsuz yönde etkileyecektir. Kıyı canlılarının nadir kalmış yaşam alanları da tehlike altındadır.”
Yaz sezonunun açılmasıyla birlikte Türkiye’nin birçok sahilinde, halkın “kıyı işgali” nedeniyle denize ulaşamaması kıyı eylemlerinin de fitilini ateşledi. Bodrum kıyılarındaki işletmelerin tüm kıyı şeridini kapattığına değinen Şirin, işletmeler arasında olması gereken imar yolları da açılmadığı için işletmelerin müşterisi olmayan halkın denize ulaşımı mümkün olmadığını ifade etti. Şirin ayrıca şunları aktardı:
“İşletmeler zaten kendi müşterisi dışında kimsenin işletme önünden denize girmesini istemediği gibi, yerel yönetimler ve sorumlu kamu kurumları da bu yanlışı düzeltmek için herhangi bir çaba içine girmemektedir. Maalesef halkımız haklarını yeterince bilmediği gibi hakkını arama konusunda da demokratik tepkisini göstermiyor. 2024 yılında 19 plajda Özgür Kıyılar Bodrum İnisiyatifi olarak yaptığımız eylemlerde kıyı kanunun uygulanması için kamu kurumlarının görevlerini yerine getirmeleri çağrısını yapmış, halkımızın hakları konusunda farkındalık eylemleri yapmıştık. Geldiğimiz noktada bir nebze kıpırdanma olduysa da henüz kanunen taleplerimizin karşılanması konusunda daha çok yolumuz olduğu açıktır.”
Diğer yandan kıyı esnafının, turizm sezonunu pek de iyi geçirmediğini belirten Şirin, “Bu gidişatta ülkemizdeki ekonomik durum etkili olduğu gibi halkımızdan kıyı kanununa aykırı bir şekilde şezlong ücretleri talep edilmesi, tüketim limiti konulması en büyük sebep olarak görünmektedir” ifadesinde bulundu. Şirin ayrıca ekledi: “Bilindiği gibi kıyı kanunu ‘Herkesin eşit, özgür ve ücretsiz kıyılara eşit ulaşım hakkı vardır’ demektedir.”
Asla spam email atmayacağız.
Neler bulacaksın 👇
10+ haftanın gündemi
2+ yaşam seçkisi
1+ Scrolli'de öne çıkanlar
