Blog
Explore the latest trends, techniques, and tips to enhance your blogging skills and engage readers more effectively.

Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ve Bursa Milletvekili Emel Gözükara Durmaz tarafından21 Şubat 2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan İklim Kanunu, 2-3 Temmuz’da kabul edildi ve yasalaştı. Peki, birçok spekülasyon ile karşı karşıya kalan, STK’ların ve aktivitelerin karşı olduğu yasanın kabul edilmesi ne anlama geliyor?

“Türkiye’nin ilk İklim Kanunu” olarak lanse edilen 198 sıra sayılı İklim Kanunu Teklifi, 592 milletvekilinin görev aldığı TBMM’de gerçekleşen oylamada 242 onay, 140 ret oyuyla kanunlaştı. Kabul oylarının 213’ü Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 28’i Milliyetçi HareketPartisi (MHP), 1’i ise bağımsız milletvekili tarafından verildi.
2053 Net Sıfır Emisyon ve Yeşil Kalkınma Harekatı’nın hedeflendiği kanunda “adil geçiş”, “birincil piyasa”, “denkleştirme”, “Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)”, “gömülü sera gazı emisyonları”, “gönüllü karbon piyasaları” ve “iklim adaleti” gibi tanımlar yer alıyor.
20 madde, 2 geçici madde ve 3 farklı kanunda değişiklik içeren kanunu yorumlayan uzmanlar “adil geçiş” ve “Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)” maddelerine dikkat çekiyor.
Scrolli’ye konuşan Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Levent Kurnaz, yasayı “Bu kanun bir iklim kanunu değil, karbon piyasası kanunudur” sözleriyle tanımladı.
Kanunu yorumlayan bir diğer isim ise Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Murat Türkeş oldu. Türkeş, “İklim Yasası’na, iklim değişikliği ile mücadele, uyum çabalarını güçlendirmek,afetlerin olumsuz etkilerini gidermek, fosil yakıtlardan adil çıkışın öngörülmesi, biyoçeşitlilik, ekosistem için ihtiyaç duyulur. Bu yönüyle bakıldığında Türkiye’nin bir İklim Kanunu olmasını oldukça önemli görüyorum lakin bugünkü şekliyle fosil yakıtlardan çıkış, sergazı salımlarını belli bir oranda mutlak azaltma hedefi, adil geçiş ve uyum gibi konularda net hedefleri olmayan bir yasadan bahsediyoruz. Yasa, bu şekliyle Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine hizmet etmiyor, çok eksik, zayıf” yorumunda bulundu.
Türkeş, “Türkiye Cumhuriyeti'nin 2030'a kadar artıştan azalış öngören %41'lik bir sera gazı salım hedefi var. Ancak verilen tüm sözler, ulusal katkı beyanında söylenenler, sera gazı envanter çalışmalarında dile getirilenler %100 tutsa bile Türkiye'nin bu artıştan azalış öngörülen hedefine göre 2030'a geldiğimizde en az %33 sera gazı salımları,karbondioksit artmış olacak. Böyle baktığımızda da yasa, bu sorunların hiçbirine çözüm getirmiyor”dedi.
Yasanın; emisyon kayıt sistemi, emisyonun ticaret sistemi kapsamında alınıp satılması, gönüllü sera gazı salımından elde edilen karbon kredilerin sistemin içinde alışverişinin sağlanmasına odaklandığını belirten Türkeş, Emisyon Ticaret Sistemi’nden elde edilecek kazancın da dezavantajlı grupların uyumu için harcanması gerektiğini söyledi. Türkeş,“2003’teki sıcak dalgasından dolayı Avrupa’da binlerce insan öldü. Türkiye’de de iklim değişikliğinden etkilenen, günde 12-14 saat tarlalarda çalışan insanlar var. Bu insanların uyum sürecine destek olunmalı. Dolayısıyla Emisyon Ticaret Sistemi’nden elde edilecek kazancın en az %50'si uyum süreçlerine harcanmalı” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekilleri başta olmak üzere farklı partilerden birçok siyasetçinin karşıt görüş bildirdiği yasa hakkında Türkiye’de iklim alanında çalışan STK’lardan da tepkiler geldi. 15 STK’yı bir araya getiren İklim Ağı, teklifin TBMM Başkanlığına sunulduğu ilk gün yaptığı açıklamada kanunun yeniden düzenlenmesini talep etti.
İklim Ağı, “Kanun teklifi hazırlanırken STK görüşlerine başvurulmadı” derken, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Zeynep Gül Karamanlı da “Odalar olarak bizlerin de görüşüne başvurulmadı. Hatta öyle ki teklifin ilk halinde yer alan danışma kurulunda MÜSİAD, Bankalar Birliği, Sigortacılar Birliği gibi 20’ye yakın kurum ve dernek varken bir tane çevre ile ilgili kurum yoktu. Genel Kurulda TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’nı eklediler ve sayfanın en sonuna da “gerekli görülen yerlerde diğer mesleki kuruluşlar, sivil toplum örgütleri…” gibi bir şey eklemişler” dedi.
Kanun Teklifi (2/2927) ve Çevre Komisyonu Raporu’nun 10.Madde’sinde de bu açıklamalar doğrulanabiliyor:
“Danışma Kurulu; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı başkanlığında; Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği, Türk Sanayicileri ve İşinsanları Derneği, Uluslararası Yatırımcılar Derneği, Türkiye İhracatçılar Meclisi, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, Türkiye Bankalar Birliği, Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği, Finansal Kurumlar Birliği ve Türkiye Sermaye Piyasaları Birliğinin karar alıcı düzeyde birer temsilcisi, Başkanlık temsilcisi ile gerektiğinde konusuna göre davet edilecek diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının Tabii Kaynaklar Bakanlığını, Hazine ve Maliye Bakanlığını, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığını, Ticaret Bakanlığını, Tarım ve Orman Bakanlığını, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığını temsilen birer bakan yardımcısı, Strateji ve Bütçe Başkan Yardımcısı, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanı ve İklim Değişikliği Başkanından oluşur. Kurulun sekretaryasını Başkanlık yapar. Gerekli görüldüğü durumlarda, diğer kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları, üniversite ve özel sektör temsilcileri toplantılara oy hakkı olmaksızın davet edilebilir.”

Teklif kanunlaştıktan sonra açıklama yayımlayan Tema Vakfı, “Kanunla Toplum ve Doğa Yararına Politikalar Değil, Emisyon Ticaret Sistemi Düzenlendi” derken, Greenpeace Türkiye de “10 Soruda Dünyada ve Türkiye’de İklim Kanunu” başlıklı yazısında “mutlak azaltım hedefi, fosil yakıtlardan çıkış planı, adil geçil mekanizması gibi konular kanunda yer almıyor” açıklamasında bulundu.
Peki, kanunda gerçekten “adil geçiş” yer almıyor mu?
Scrolli’ye konuşan TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Zeynep Gül Karamanlı adil geçiş ile ilgili şunları söyledi:
“Kanunda ‘adil geçiş’ sadece bir yerde geçiyor. Böylesi bir kanun ile adil geçişi nasıl sağlayacaksınız? Kanun somut değil, 2053 yılına net 0 emisyon hedefi konmuş ama Türkiye ihracatında önemli yer tutan demir-çelik, çimento ve alüminyum gibi sektörlerde nasıl adil geçiş sağlanacağı açıklamıyor. “Kömürden çıkış planımız bu, şu tarihe kadar bu kadar emisyonu azaltacağız, burada çalışan insanlar için böyle bir istihdam planımız var” diyebilmeniz gerekiyor. Bunları planlı bir şekilde açıklamadıktan sonra nasıl bir adil geçişten bahsedebiliriz?”
İstanbul Planlama Ajansı (İPM) İklim Değişikliği ve Çalışmaları Koordinatörü Dr. Ümit Şahin de “adil geçiş”e dikkat çekti. Şahin, “Yasada adil geçiş tanımının geçmesini olumlu yorumluyorum ama bir yere geçmediğiniz takdirde adil geçişin de bir anlamı olmuyor” dedi.
Hükümetin adil geçiş planını açıklayan Şahin, “Hükümetin aktif olarak fosil yakıtlardan çıkış takvimi de planı da yok. Böyle bir politikanın, takvimin olmaması da bir adil geçişin olmadığı anlamına geliyor. Hükümet, iklim politikalarını yenilebilir enerji kurulumunu arttırarak zaman içinde fosil yakıt kullanımını düşürmeyi hedefliyor. Rüzgârı ve güneşi o kadar artıracağız ki bir süre sonra kömür kullanılamaz bir hale gelecek ve kendi kendine kapanacak diye düşünüyorlar. Yani geçişin mantığı bu” derken, yasadaki “adil geçiş” kavramının havada kaldığını da açıkladı.
Tufanbeyli Termik Santrali’nin adil geçiş çalışmasında da bahseden Şahin, “Tufanbeyli Termik Santrali, yaptığı çalışmada kapanma tarihini 2045 olarak açıkladı. 2045’te kapatılacak santralin adil geçişi mi olur? Burada adil geçiş nerede? Adil geçiş şunu planlar; burası kapanınca çalışanlara nasıl yeni iş imkanları sağlayabiliriz? Santralin olduğu kasaba tamamen kömür ekonomisine dayalıysa bu kasabanın ekonomisini nasıl çeşitlendirebiliriz? Bunlar üzerine çalışmalar yapılması lazım. Yoksa 20 sene sonra kapatılacak santralin adil geçişi mi olur? Bu haliyle İklim Kanunu sadece bir çerçeveden ibaret” dedi.

Yasayı yorumlayan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Hasan Murat Kapıkıran, “Ülkelere emisyon kotaları verilecek ve büyük ülkeler, küçük ülkelerin emisyon haklarını satın alıp, o emisyonları kullanacak. Böylelikle karbon salınımını büyük ülkeler yapacak, küçük ülkelerin de tarım ve sanayisini hegemonyaları altına alacaklar” dedi.
İklim Kanunu’nun tarıma etkileriyle ilgili de konuşan Kapıkıran şunları söyledi:
“Türkiye tarımsal ürünlerinin önemli bir kısmını Avrupa’ya ihraç eder. Yeni kanunla birlikte eğer kanunun hükümlerine uymazsanız, onların öngördüğü adımları takip etmezseniz ürünleri almayacaklar ve dolayısıyla üretici zarar edecek. Bu tarımdan kopuşa neden olabilme potansiyeli taşırken, sizin ekmediğiniz alanlar da “büyük ülkelerin” küresel şirketleri tarafından işletilebilir pozisyona gelecek. Genel çerçevede üreticilerin zarar edeceğini, tüketicilerin de daha yüksek fiyatlarla yüzleşeceğini düşünüyorum.”
Gelecek yönetmeliklere dikkat çeken Kapıkıran, “Yarın uyandığımızda bir şeyler değişmeyecek ama ilerleyen yıllarda gelecek yönetmelikler ile bakacağınız hayvan sayısı sınırlandırılabilir, foseptik zorunluluğu getirebilir. Eğer foseptik gibi bir zorunluluk gelirse de 4-5 büyükbaş hayvana bakan çiftçi, 100 ton kapasiteli sızdırmaz katlı bina yapması gerekecek. Çiftçinin de ona gücü yetmeyeceği için çiftçiliği bırakmak zorunda kalacak. Arka planı düşünmeden, altyapıyı uygun hale getirmeden böyle yasalar gelirse zarar kaçınılmazdır” dedi.
Geçmiş örneklere de değinen Kapıkıran, “İklim Kanunu ile bazı ürünlerin ekiminin engellenmemesi için bir sebep yok. Geçmişte de böyle oldu. Türkiye’de pamuk böyle engellendi. Fındık, çay, pancar… Pancar mesela kotaya bağlandı. Fermante şekerlerin önünü açmak için devlette kararlar alınmaya başlandı” ifadelerinde bulundu.

İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Firdes Saadet Karakulak da İklim Yasası’nı balıkçılık perspektifinden değerlendirdi. Karakulak, “Yasada balıkçılık sadece “sürdürülebilir balıkçılık ve ekosistem temelli balıkçılık üretim uygulamasının sağlanması” olarak geçiyor. Açıkçası bunlar bizlerin sürekli kullandığı tanımlar ama iş uygulamaya gelindiğinde bir değişiklik gözlemlenmiyor. Biyoçeşitliliğe vurgu yapmışlar ama biyoçeşitlilik için kıyısal alanların korunması lazım. Örneğin, Marmara’yı düşünecek olursak Adalar’ın korunması lazım. Buradaki korumadan kastım endüstriyel değil, her yönüyle korumadan bahsediyorum. Yapılması gerekenler çok. Eğer adım atmazsak sürekli aynı şeyleri konuşuruz” dedi.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ve Bursa Milletvekili Emel Gözükara Durmaz’ın ilk imza sahibi olduğu kanun teklifi TBMM Başkanlığına 21 Şubat’ta teslim edilerek, 27 Şubat’ta TBMM Çevre Komisyonu’nda kabul edilmişti.
10 Nisan’da TBMM Genel Kurulu’nda görüşmelerine başlanan kanun teklifinin ilk dört maddesi aynı gün kabul edilse de kamuoyundan gelen tepkiler üzerine teklifin görüşme süreci duraklatıldı.
Teklifin duraklatılma süreciyle ilgili konuşan TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Zeynep Gül Karamanlı, “Kanun Teklifi meclise ilk geldiğinde ciddi bir muhalefetle karşılaştı. Bizler de karşı çıkıyorduk ama “artık domates ekemeyeceksiniz, toprağınıza el konulacak, yapay et yiyeceksiniz” gibi söylemler sosyal medyada yayılıp, karşılık bulunca kamuoyu baskısıyla geri çekildi” dedi.
25 Haziran – 1 Temmuz arasında yeniden TBMM Genel Kurulu’nda görüşmelerine devam edilen teklifin, 26 Haziran’daki oturumda Emisyon Ticaret Sistemi’nin Kurulması ve Tahsilatların Esasları başlıklı 9’uncu maddesi ile Görev, Yetki ve Sorumluluklar başlıklı 10’uncu maddelerinde değişiklikler yapıldı. 1 Temmuz’da yapılan oturumda ise Gelirler ve Döner Sermaye başlıklı 12’nci maddede de değişiklik yapılarak toplam üç değişiklik ile 3 Temmuz’da onaylandı ve aynı gün Resmî Gazete’de yayımlanmasıyla kanunlaştırıldı.
Asla spam email atmayacağız.
Neler bulacaksın 👇
10+ haftanın gündemi
2+ yaşam seçkisi
1+ Scrolli'de öne çıkanlar
