Blog
Explore the latest trends, techniques, and tips to enhance your blogging skills and engage readers more effectively.
.webp)
Çocuklara yönelik sosyal medya yasakları yeniden tartışma konusu hâline geldi. Son süreçle birlikte Avustralya'da 16 yaş altındaki kullanıcılara yönelik sosyal medya yasağına, büyük sosyal medya platformları da dahil edildi. Sosyal medya yasaklarında Avustralya tek örnek değil. Yeni Zelanda, Avrupa Birliği ülkeleri ve son olarak da Türkiye, 16 yaşından küçük bireylerin sosyal medya kullanımını ciddi ölçüde kısıtlayacak yasalarla meşgul.
Hükümetler bu planlarla çocukları çevrimiçi ortamda suçtan, tacizden ve psikolojik sıkıntılardan korumayı amaçlıyor.
Bu yasalarla birlikte 16 yaşından küçük çocukların uluslararası düzeyde kullanılan sosyal medya platformlarında hesap açması ve bunları aktif kullanması engellenecek.
Hatta ChatGPT'ye bile yaş sınırı ve kimlik sorgulama gibi önlemler getirileceği konuşuluyor.

Sosyal medyanın çocuklar üzerindeki zararı konusunda hem sağcı hem de solcu politikacılar hemfikir görünüyor. Otoriter yönetimler sosyal medya üzerinde halihazırda bir dizi kısıtlama uygularken Avrupa'nın liberal sol hükümetleri de çareyi çocukları sosyal medyadan uzak tutmakta buldu.
Hollanda'nın merkez sol partisi D66'nın (Democrats 66) üyesi ve milletvekili Hanneke van der Werf, "Gençler, TikTok, YouTube, Snapchat ve Instagram gibi uygulamaların bağımlılık yaratan algoritmalarına karşı koyamaz" diyor. Bu nedenle D66, 15 yaş altındakiler için sosyal medya yasağı getirilmesini savunuyor. Bağımlılık yapan algoritmalar meselesi bir gerçek. Ayrıca bu algoritmaların gençlerde intihar düşüncelerini körüklediği ve beden algısı bozukluğu gibi ruhsal sorunlara yol açtığı da uzun süredir biliniyor.
2021'de eski Facebook çalışanı Francis Haugen, şirket içi binlerce yazışmayı ifşa ettiğinde işin ciddiyeti de açığa çıkmıştı.
O yazışmalardan Meta'nın, Instagram’ın gençler için "toksik" bir yer olduğu sonucuna ulaşan bir araştırma yaptığı ve elde ettiği bulguları yayınlamak yerine gizlemeyi tercih ettiğini öğrenmiştik. Instagram için çalışan araştırmacılar, uygulamanın gençleri kendilerini akranlarıyla kıyaslamaya ve kendilerini sorgulamaya teşvik ettiğini saptamıştı. Bu durumun gençlerin akıl sağlığına siber zorbalıktan daha çok zarar verdiği tespit edilmişti.
Zaman içinde Meta'ya karşı açılan davalardan da çok şey öğrendik, özellikle de algoritmaların bağımlılık yapıcı özellikleri konusunda epey fikrimiz oldu.

Örneğin ABD'li savcılar, Meta'nın, kullanıcıların akışlarında hangi içeriği göreceğini belirleyen Instagram algoritmalarını, onları açıkça uygulamaya bağımlı kılmak için tasarladığını söylüyor. Bu algoritmalar, gönderileri kronolojik değil, kullanıcının tahmini ilgisine göre sıralıyor. Buna göre kullanıcılar, kendilerine zevk veren bir içerikle karşılaştıklarında benzer şeyleri yeniden görme ve mutlu olma umuduyla geri gelmeye ve sayfayı "sonsuza dek" kaydırmaya koşullandırılıyor.
Kaliforniya'daki bir mahkemeye sunulan dava dosyasında, "Meta, en azından Instagram ve Facebook'un genç kullanıcılar için beğeni sayılarını gizleyebilirdi ama bunu yapmayı reddetti" deniyordu.
Bir iddia da gençlerin sosyal medya kullanımlarını sınırlandırmaya kalkıştıkları durumda Meta'nın onları bağımlı tutan özellikleri tarafından cesaretlerinin kırıldığı yönündeydi. 24 saat içinde kaybolan fotoğrafları içeren Hikayeler özelliği, kullanıcılara kaybolmadan önce bu içerikleri sürekli kontrol etmeleri gerektiğini hissettiriyordu.
Peki Facebook'ta örgütlenerek Rohingya Müslümanlarını katledenler çocuklar mıydı? Rohingya Müslümanları, diğer adıyla Arakanlı Müslümanların durumu sosyal medya platformları bağlamında özellikle önemli. Zira Meta, Myanmar'daki Rohingya Müslümanlarına yönelik soykırımda oynadığı rol nedeniyle çeşitli yasal davalarla karşı karşıya kaldı. 2017'de Myanmar ordusunun Rohingya halkına yönelik kitlesel şiddet kampanyası sırasında, Facebook'un algoritmalarının nefret söylemini yaydığı ve platformun bu içerikleri yeterince engellemediği iddia ediliyor. Bu durum, binlerce Rohingya'nın öldürülmesine, tecavüze uğramasına ve yüz binlercesinin Bangladeş'e sığınmasına yol açtı.

2021'de, ABD ve Birleşik Krallık'taki Rohingya mültecileri, Meta'yı 150 milyar dolar tazminat talebiyle dava etti. 2018'de Birleşmiş Milletler, Facebook'u Rohingya'ya karşı nefret söyleminin yayılmasına katkıda bulunmakla suçladı.
Oysa Francis Haugen'ın sızdırdığı belgelerde Facebook'un "üçüncü dünya dillerindeki" gönderileri modere etmek için çaba sarf etmediği görülüyordu. Bir belgeye göre firmanın sosyal medya platformundaki nefret söylemiyle mücadelede başarısız olmasının bir nedeni de "dil engeliydi". AP'nin haberleştirdiği belgelerde şirketin Arapça'nın farklı lehçelerini ve kültürel nüansları anlayan moderatörleri istihdam edemediği ve bu nedenle Ortadoğu'da nefret söylemi içeren gönderilere müdahale edilemediği ortaya çıkmıştı.
Meta'nın bu olaydan sorumlu tutulmasına yönelik çabalar halen devam ediyor.
Tüm bunlar, son dönemdeki çocukların sosyal medya kullanımını kısıtlama çabalarıyla birleşince uzmanlar arasında hararetli bir tartışma yaratıyor. Akıllardaki soru işareti şu: Devletler sosyal medya şirketlerini yeterli içerik denetimine bile zorlayamazken, çözümü kullanıcıları sosyal medyadan uzaklaştırmakta mı buldu?
Dijital hak grubu Elektronik Sınır Vakfı (Electronic Frontier Foundation) konuyla ilgili bir açıklamasında şu ifadelere yer veriyor:
"Bu tür yasakların interneti gençler için daha güvenli bir alan haline getirmede pek işe yaramayacağı açık. Özellikle savunmasız bir kullanıcı grubunun platformlara erişimini yasaklayarak, sağlayıcıların kendileri de bu durumdan kurtulmuş oluyor: Instagram ve TikTok gibi platformların basit yaş kısıtlama araçları uygulaması yeterli olursa, ürünlerini ve özelliklerini gençler açısından daha güvenli hale getirmeleri için hiçbir teşvik kalmaz."
Vakfa göre, belirli bir kullanıcı grubuna getirilecek yasaklar, sorunlu gizlilik uygulamaları, yetersiz içerik denetimi veya insanların dikkati ve verilerinin sömürülmesine dayalı iş modelleri konusunda hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
Bazı uzmanlar da gençlerin yaş kısıtlamalarını aşmanın yollarını her türlü bulacağını düşünüyor. Üstelik bunu başaranlar, yeterli koruma veya yaşa uygun deneyimden artık iyice mahrum kalabilir.

Ulusal Gençlik Ajansı tarafından yürütülen ve Birleşik Krallık'ta Avam Kamarası'nın desteklediği parlamento grubu Gençlik Seçim Komitesi, yakın zamanda konuyla ilgili bir rapor yayınladı. 14-19 yaş arası gençlerden oluşan komite, Avustralya’da uygulanan 16 yaş altı sosyal medya yasağı gibi çağrılara karşı çıkıyor, zira bunun “ne pratik ne de etkili” olacağı görüşündeler.
Raporda birçok gencin yaş doğrulama yöntemlerini aşmanın yollarını bulabileceği ve yasağın gençlerin sosyal medyada olumlu içeriklere erişimi engelleyeceği ifade ediliyor. Bunun yerine komite, hükümetten sosyal medya şirketlerini daha etkili şekilde hesap vermeye zorlamasını talep ediyor.
Komite üyeleri ayrıca, çevrimiçi güvenlik tartışmalarında gençlerin daha sık görüşlerinin alınması gerektiğini, çünkü onların deneyimlerinin ve çözüm önerilerinin “gerçek değişim için hayati” olduğunu söylüyor.

Netflix'in hit dizisi Adolescence, gençlerin sosyal medyada nasıl radikalleştiği sorusunu dünya gündemine taşımıştı. Dizide yetişkinlerin, gençlerin sosyal medyada kullandığı dile ne denli yabancı olduğu, siber zorbalığın ve aşırı sağcı fikirlerin çocukları nasıl etkilediği gibi konular masaya yatırılıyordu.
Amsterdam Üniversitesi'nden psikoloji doçenti ve sosyal medya uzmanı Wouter van den Bos, yakın zamanda ebeveynler ve çocuklar arasındaki bu ilişkiye yönelik bir araştırma yürüttü.
Van den Bos bu araştırmasına dayanarak, ebeveynlerin sosyal medya kullanımının risklerine karşı araçlar konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını belirtiyor:
“Ebeveynlerin çok küçük bir yüzdesi içerik filtreleri ve ebeveyn kontrolü kullanıyor. Ayrıca, çocuklarının uygulamalarında uygunsuz içerik ile karşılaştıklarında nereye başvuracaklarını bilmiyorlar. Ekran süresini ayarlamak, ebeveynlerin sık kullandığı tek araç. Ebeveynlerin medya okuryazarlığı konusunda gelişmeye çok alan var.”
Gençlik Komitesi de okullarda daha iyi medya okuryazarlığı eğitimi verilmesini talep ediyor. Buna algoritmaların nasıl çalıştığı ve öğrencilerin “kendilerini nasıl koruyabileceği ve gerçek ile kurguyu nasıl ayırt edebileceği” konuları da dahil.
Üyeler, çevrimiçi dünyanın olası tehlikeleri konusunda başta gençleri, sonra da ebeveyn ve öğretmenleri eğitmek için daha fazla çaba harcanması gerektiğini savunuyor. Von den Bos ayrıca, sosyal medya yasaklarının çok sayıda olumsuz sonucu olacağını düşünüyor:
"Sosyal medya çok geniş bir kavram. Gençler için olumsuz bazı yönleri var, ama sunduğu pek çok olumlu yön de mevcut. Yasağın uygulanması, aslında sorun olmadığını düşündüğümüz şeyleri de engelleyecektir."
Asla spam email atmayacağız.
Neler bulacaksın 👇
10+ haftanın gündemi
2+ yaşam seçkisi
1+ Scrolli'de öne çıkanlar
