Blog
Explore the latest trends, techniques, and tips to enhance your blogging skills and engage readers more effectively.

2025’in dikkat çeken yapımlarından Pluribus, Breaking Bad ve Better Call Saul’un yaratıcısı Vince Gilligan’ın Apple TV+ için çektiği yeni bilimkurgu kara mizah draması. Gilligan, “Yeterince kötü adam yazdım, artık yoruldum” diyerek suç evreninden uzaklaşıyor. Bu kez huzurun kendisini sorgulatan bir dünyaya adım atıyor.

Dizi, dünya genelinde yayılan bir sinyalin ardından insanların tek bir “mutlu bilinçte” birleştiği bir gelecekte geçiyor. Herkes huzurlu, kibar ve neşeli; ancak artık kimse birey değil. Gilligan bu fikri şöyle açıklıyor:
“Şunu düşündüm: Ya dünyadaki herkes aniden birbiriyle iyi geçinseydi? Hatta, herkes bana karşı birden çok kibar olsaydı?”
Bu soru, dizinin temelini oluşturuyor: Zoraki bir huzur, gerçekten mutluluk olabilir mi?
Rhea Seehorn’un canlandırdığı Carol Sturka, bu kolektif mutluluğa bağışık kalan tek insan. Dünyayı “mutluluk virüsü”nden kurtarmaya çalışıyor. Gilligan karakteri şöyle anlatıyor:
“Bu karakter beni büyüledi. İlk bölümde yaşadığı felaketin ardından tek başına kalıyor ve dünyayı geri kazanmak için çabalıyor.”
Carol, huzurun içinde kalan tek “mutsuz insan” olarak dizinin vicdanı.

Eleştirmenlere göre Pluribus, “gaslighting” (duygusal manipülasyon) alegorisi olarak da okunabiliyor. Toplu bilinç, Carol’ın öfkesini ve yalnızlığını sürekli görmezden geliyor, onu “sakin ol” diye bastırıyor. Gilligan’ın “isteksiz kahraman” fikrinden ilham alan bu yapı, bireyin duygu ve tepkilerinin toplumsal huzur uğruna bastırılmasını ürkütücü bir biçimde gözler önüne seriyor.
Gilligan, yapay zekaya karşı tavrını açıkça dile getiriyor: “ChatGPT kullanmadım… ve asla da kullanmayacağım.”
Dizinin jeneriğinde yer alan “Bu dizi insanlar tarafından yapılmıştır” ifadesi de bu duruşun bir parçası. Gilligan, yapay zekayı “dünyanın en pahalı intihal makinesi” olarak tanımlıyor.
“Plur1bus” ismindeki “1” vurgusu da bu fikirden doğuyor: insan tekilliği mi, makine çoğulluğu mu?

“Pluribus” Latincede “çokluktan bir” anlamına geliyor. Dizinin özünde, bireyselliğin kaybı ve özgür iradenin yok oluşu yatıyor. Gilligan şöyle diyor:
“Sevimlilik tuhaf bir şeydir. En iyi işi, sevimli olmayı umursamadığımızda çıkarırız.”
Bu bakış, dizinin felsefesini özetliyor: İnsan, hatalarıyla, öfkesiyle ve dengesizliğiyle insandır.
İlk bölümler temkinli bir tempoda ilerliyor; sahneler dingin ama rahatsız edici bir huzur duygusuyla örülü.
Gilligan’ın tarzını bilen izleyici için bu sakinlik, yaklaşan fırtınanın habercisi. Pluribus, izleyiciyi “mutluluğun sınırı nerede başlar?” sorusuyla adım adım sıkıştırıyor. Eleştirmenler, dizinin “sinir bozucu bir sakinliği estetik bir gerilime dönüştürdüğünü” belirtiyor.
Pluribus, yayınlandığı ilk haftada dikkat çekici bir açılış yaptı: ilk bölümü IMDb’de 9.2 puan aldı, Rotten Tomatoes’da ise eleştirmenlerden %100 tam not geldi. Henüz yalnızca iki bölüm yayımlanmışken, dizi şimdiden “yılın en iddialı yapımı” olarak anılıyor.
Ancak hikâyenin nereye evrileceği hâlâ belirsiz. Gilligan’ın dünyasında huzur her zaman bir bedel ister; dolayısıyla Pluribus’un bir başyapıta mı yoksa büyük bir hayal kırıklığına mı dönüşeceğini zaman gösterecek.
Asla spam email atmayacağız.
Neler bulacaksın 👇
10+ haftanın gündemi
2+ yaşam seçkisi
1+ Scrolli'de öne çıkanlar
