Kaynak ustası olarak başladığı yolculuğunu uluslararası bir sanat kariyerine dönüştüren Jean Martin, paslanmaz çelik somunlarla doğanın hareketini ve enerjisini heykellerine yansıtıyor. Saint Barthélemy’nin doğasından ilham alan sanatçı, eserlerinde rüzgârın akışını, suyun hareketini ve mitolojik figürlerin anlatılarını şekillendiriyor. Dünyanın farklı noktalarında sergilenen eserleri ve üretim süreci üzerine Jean Martin ile konuştuk.
Saint Barthélemy’ye ilk geldiğimde, paslanmaz çelik elemanlar üreten bir kaynak atölyesinde çalışıyordum. Bu süreçte adanın nefes kesen doğasıyla yakından tanışma fırsatı buldum. Rüzgârın dansı ve suyun akışı, beni derinden etkileyerek sanatsal ifademe yön verdi. Kaynakçılık mesleğim ise metalle olan ilişkimi pekiştirdi ve bu unsurları eserlerime taşımamı sağladı. Doğanın enerjisini ve hareketini heykellerime yansıtmayı hedefliyorum.
Kaynakçılık, metale olan hakimiyetimi artırdı. Onun sert ve soğuk doğasını zarif ve akıcı formlara dönüştürme arayışım bu süreçte şekillendi. Özellikle paslanmaz çeliği cilalamayı öğrenmek, eserlerime ışığı ve çevreyi yansıtan bir boyut kattı. Metalin sınırsız olanaklarını keşfetmem, sanatsal vizyonumu zenginleştirdi.
Mitolojik figürler, ilahi güçleriyle insana yakın ama bir o kadar da erişilmezdir. Heykellerimde yüz ifadelerine yer vermiyorum; çünkü ölümlülerin ölümsüzlerle özdeşleşemeyeceğine inanıyorum. Örneğin, “Cyané” adlı eserimde, rüzgâr tanrıçasını, farklı boyutlardaki somunların uçuşunu andıran bir düzenlemeyle temsil ettim. Böylece heykel, sadece rüzgârın içinde değil, aynı zamanda rüzgarın kendisi oluyor.
Somunları, maddenin yapı taşları olan atomlara benzetiyorum; bu sayede her şeyi temsil edebiliyorum. İlk eserlerim yoğun bir yapıya sahipken, zamanla somunları dantel gibi işleyerek heykellerime hafiflik ve şeffaflık kazandırdım. Paslanmaz çeliğin dayanıklılığı ve korozyona karşı direnci ise eserlerimin uzun ömürlü olmasını sağlıyor.
Kaynakçılık yaptığım yıllarda, çelik elemanları mekanlara uyumlu hale getirmeyi öğrendim. Heykellerimin çevresiyle etkileşimde bulunmasını ve doğal bir uyum sağlamasını amaçlıyorum. Paslanmaz çelik kullanmam hem estetik hem de dayanıklılık açısından bu hedefime ulaşmamı kolaylaştırıyor. Eserlerim, yer aldıkları ortamın bir parçası gibi hissediliyor.
Sanatımın algılanışı, sergilendiği coğrafyaya göre değişiyor. Sıcak bölgelerde heykellerim genellikle bahçelerde ya da havuz kenarlarında sergileniyor; bu da onların manzarayla bütünleşmesini sağlıyor. Soğuk iklimlerde kapalı mekanlarda sergilendiğinde ise detaylar ve cilalamanın önemi artıyor. Her yeni mekân, eserlerime farklı bir boyut kazandırıyor.
Türkiye, henüz ziyaret etmediğim ama zengin kültürüyle beni büyüleyen bir ülke. Anadolu’nun tanrıça figürleri, özellikle Artemis ve Hekate gibi mitolojik unsurlar, eserlerim için ilham verici olabilir. Doğanın enerjisini ve hareketini yakalama arayışımda Türkiye’nin tarihi dokusu bana yeni ufuklar açabilir.
Bu teknolojiler, özel kalıplar oluşturma sürecimi kolaylaştırıyor. Önceden alçı gibi teknikler kullanıyordum; ancak artık daha hassas ve hızlı çalışabiliyorum. Bu da yaratıcı olanaklarımı genişletiyor.
Heykellerimin şeffaf yapısı, bulundukları mekanlara uyum sağlamalarını kolaylaştırıyor. Dantel gibi işlenmiş somunlardan oluşan tasarımlar, eserlerimi hem dikkat çekici hem de mekâna göre zarif ve uyumlu hale getiriyor.
Somunlarla çalışmaya devam edeceğim; ancak ahşap gibi farklı malzemelere yönelmek istiyorum. Ayrıca, belirli bir figürden ziyade tamamen soyut, duygusal bir etki yaratmayı amaçlayan eserler üzerinde çalışmayı planlıyorum.
KATEGORİLER
Bilgi Alın
© 2025 Scrolli. Tüm Hakları Saklıdır. Scrolli Medya A.Ş