Hikaye: Erkin Öncan | Kürasyon: Ömer Sirkecioğlu
Londra merkezli İngiliz Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (International Institute for Strategic Studies, IISS), 'ABD Olmadan Avrupa'nın Savunması: Maliyetler ve Sonuçlar' başlıklı bir rapor yayımladı. Dünya genelindeki güvenlik, savunma ve jeopolitik konuları inceleyen bu enstitü, 1958 yılında kuruldu ve hazırladığı raporlar NATO, Birleşmiş Milletler ve ulusal savunma bakanlıkları tarafından sıkça referans alınıyor.
Ben Barry, Douglas Barrie, Henry Boyd, Nick Childs, Michael Gjerstad, James Hackett, Fenella McGerty, Ben Schreer, ve Tom Waldwyn imzalı rapora göre, ABD’nin NATO’dan çekilmesi durumunda, Avrupa ülkelerinin önümüzdeki 25 yıl içinde savunmaya 1 trilyon dolar ayırması gerekecek.
Bu da savunmaya ayrılan harcamanın GSYİH içindeki payının yüzde 3’e çıkarılması anlamına geliyor.
Senaryoya göre, toplam harcamaların yaklaşık yüzde 50’sini askeri teçhizat alımları (tanklar, zırhlı araçlar, uçaklar, gemiler, füzeler, İHA'lar vb.), yüzde 25’ini istihbarat, uzay kuvvetleri ve komuta-kontrol sistemlerinin geliştirilmesi, yüzde 20’sini personelin donatılması, eğitimi ve lojistik faaliyetler, yüzde 15’ini ise savunma sanayiine yatırımlar ve yurtdışından yapılacak alımlar oluşturacak.
Bu yüksek maliyet, 128 bin Amerikan askerinin tüm teçhizatıyla birlikte 2027 yılına kadar Avrupa’dan tamamen çekileceği varsayımına dayanan bir senaryoya bağlı.
Hazırlanan 32 sayfalık raporda, Avrupa’nın önündeki tehditler iki ana başlığa ayırlmış durumda.
Bunlardan birincisi, “Rusya ekonomisi savaş düzenine geçti ve savunma sanayisi tam kapasite çalışıyor. Ukrayna’da çatışmalar dursa bile, Rusya’nın NATO‑Avrupa’ya karşı yeniden güç biriktirmesi olası” ifadeleriyle Rusya’nın askeri gücünü işaret ederken, Avrupa’nın karşı karşıya olduğu bir diğer büyük problemin ise, ABD’nin değişen odağı olduğu belirtiliyor:
“Avrupa artık ABD’nin otomatik desteğine güvenemez. Başkan Donald Trump’ın NATO’ya ilişkin söylemleri ve 2025’te Savunma Bakanı Pete Hegseth’in ‘Avrupa artık kendi savunma sorumluluğunu üstlenmeli’ sözleri, Washington’un odağını Pasifik’e kaydırdığını gösteriyor. Bu nedenle Avrupa müttefikleri, ABD desteği olmadan Rus saldırganlığını caydırabilecek kabiliyetler inşa etmeye mecbur.”
IISS raporunun temel varsayımı, 2025 ortalarında Ukrayna’da ateşkesin sağlandığı, ABD’nin NATO’dan çekilme sürecine girdiği ve Avrupa’daki personelini çekmeye başladığı bir senaryoya dayanıyor.
Raporun hesaplamaları ise, Rusya'nın Ukrayna ateşkesinden sonra ne kadar sürede yeniden tehdit oluşturabileceği, ABD'nin halihazırda NATO'ya katkısı, Avrupa'nın kuvvet hazırlık düzeyi, ekipman açıkları, maliyet, zaman çizelgesi ve liderlik başlıklarında yapılıyor.
Raporun birinci bölümü, Rusya’nın Avrupa’ya yönelik tehdidine odaklanıyor. IISS’e göre Rusya, ‘Avrupa‑Atlantik bölgesine yönelik başlıca askeri tehdit’ olmaya devam ediyor.
Rapora göre Avrupa’daki müttefikler için temel görev, çatışmalar sonlandığında Rusya’nın güçlerini ne denli hızlı yeniden toparlayabileceğini saptamak.
Raporda ayrıca, Rusya’nın ‘potansiyel tehdidine’ dair şu aktarımlar yer alıyor:
Birleşik Krallık Genelkurmay Başkanı Amiral Tony Radakin’e göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rus Ordusu’nu Şubat 2022 seviyesine döndürmesi beş yıl, savaşın açığa çıkardığı zafiyetleri telafi etmesi ise ilave beş yıl sürebilir.
Estonya Dış İstihbarat Servisi’ne göre, Rusya önümüzdeki on yıl içinde, teknoloji açısından geride kalsa da ‘Sovyet tipi kitle ordusu’ NATO’ya ciddi tehdit oluşturacak.
Norveç Genelkurmay Başkanı Orgeneral Eirik Kristoffersen ise, Avrupa ittifakının hazırlanması için iki‑üç yıllık kısa bir süre kalmış durumda.
Danimarka Savunma İstihbaratı ise, Rusya’nın ateşkesten altı ay sonra sınırda yerel çatışma, iki yıl içinde Baltık bölgesinde bölgesel savaş, beş yıl içinde Avrupa ölçeğinde geniş çaplı saldırı kapasitesi olduğu tespitinde bulunuyor.
Çalışmayı kaleme alan IISS uzmanları, Danimarka istihbaratının öngörüsüne yakın olduklarını belirterek, şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Zorluklara rağmen Rusya, özellikle Baltık devletleri için, 2027 gibi erken bir tarihte NATO müttefiklerine ciddi bir askeri meydan okuma oluşturabilir. O tarihe kadar, hem mevcut teçhizatı yenileyerek hem de yeni sistemler üreterek kara kuvvetleri Şubat 2022’deki aktif ekipman düzeyine yaklaşabilir. Üstelik hava ve donanma unsurları, Ukrayna’daki savaşta büyük ölçüde zarar görmedi. Rusya’nın güçlerini hızla yeniden toparlama kapasitesi hafife alınmamalı; zira ekonomi ve sanayi tam anlamıyla savaş düzenine geçirilmiş, ayrıca Moskova yurt dışından da askerî teçhizat temin etmiştir.”
Rusya’nın savunma harcamalarına ilişkin detaylı verilerin paylaşıldığı raporda, Rusya’nın savunma harcamalarının 2023’ten 2024’e reel olarak yüzde 41,9 artarak 13,1 trilyon rubleye (yaklaşık 145,9 milyar ABD doları, satınalma gücü paritesi cinsinden 462 milyar dolar) ulaştığı; ülkenin GSYH’sinin yüzde 2,8’lik savaş öncesi ortalamanın iki katından fazla artarak yüzde 6,7’sine tekabül ettiği belirtiliyor ve 2025’te savunma payının yüzde 7,5’e çıkacağı öngörülüyor. Devletin savunma sanayii üzerindeki sıkı kontrolü, Avrupa’daki muadilleriyle kıyaslanamayacak ölçüde yüksek.
Avrupa’nın Rusya’ya dair öngörüleri ise, “Moskova’nın harcamaları ateşkes sonrası düşürüp düşürmeyeceği, yeniden silahlanma hızını belirleyecek. Ancak Kremlin, ne Ukrayna’daki stratejik hedeflerinden vazgeçti ne de Avrupa’yı istikrarsızlaştırma çabalarını durdurdu; bu yüzden savunma bütçesinin yüksek kalacağı varsaymak akılcıdır” ifadeleriyle açıklanıyor.
Transatlantik ittifakında yer alan Ukrayna çatlağı ise, raporda açık bir şekilde göze çarpıyor. Avrupa, Trump yönetiminin aksine, Ukrayna’da olası bir ateşkesin Kremlin’e ‘soluk aldıracağı’ görüşünde:
“Ateşkes Moskova’ya soluklanma şansı verecek, aynı anda Avrupa için geri sayımı başlatacak. Kara kuvvetlerinde ağır kayıplar olsa da Rusya’nın havada ve denizde hızla toparlanabilir yeteneklerinin ciddiyeti, kıtanın savunma alarm seviyesini kalıcı biçimde yükseltiyor.”
Raporun ikinci kısmını oluşturan bu bölümde ise, SACEUR’a ilişkin değerlendirmeler dikkat çekiyor.
SACEUR (Supreme Allied Commander Europe), NATO’nun Transatlantik bölgesindeki tüm müttefik kuvvetlerini sevk ve idare etmekle görevli, kuruluşundan beri ABD’li bir dört yıldızlı general ya da amiral tarafından komuta edilen, NATO’nun Avrupa’daki en üst askerî komutanlığı.
NATO askerî personeli tarafından SACEUR’ün ihtiyaçlarına dayanarak hazırlanan ‘Ulusal Yetenek Hedeflerini’ hatırlatan raporda, gerekli savunma planlarını uygulamak için gereken toplam kuvvetin, 2022 öncesine kıyasla yüzde 30‑50 daha büyük kabul edildiğine dikkat çekiliyor.
IISS, Haziran 2025’teki NATO bakanlar toplantısında onaylanması beklenen yeni hedeflere işaret etse de, NATO Yüksek Müttefik Dönüşüm Komutanı Amiral Pierre Vandier’in dikkat çektiği ‘açık’ dikkat çekici. Vandier, söz konusu hedeflerin önceki taahhütlere göre yüzde 30 ek artış gerektireceğini, ancak müttefiklerin mevcut hedeflerde bile ‘yüzde 30 geriden geldiğini’ açıklamıştı.
Rusya’yla kıta genelinde başlayacak büyük ölçekli bir savaş senaryosunda ABD’nin NATO’ya ne büyüklükte askerî katkı yapacağına dair herhangi bir resmi veri yok. Ancak IISS uzmanları, Amerika Birleşik Devletleri Avrupa Komutanlığı (EUCOM) başta olmak üzere, hali hazırda ABD’nin stratejik istihbarat, uzay, siber kabiliyetleri ve geniş nükleer silah stoğuna bel bağlamış durumda:
“Rus saldırganlığına karşı Avrupa’da icra edilecek konvansiyonel harekatlarda ABD’nin muhtemel NATO katkısı yaklaşık 128 bin personel ve kara-deniz-hava birimlerinden oluşan bir kuvveti kapsar.”
IISS raporunun üçüncü kısmı, ABD’nin NATO ve Avrupa’dan çekilmesinin olası sonuçlarına odaklanmış.
Söz konusu varsayımın -son derece kapsamlı ve zaman alıcı olsa da- gerçek kabul edildiği senaryoda, IISS uzmanlarının raporuna yansıyan simülasyon iki ana başlığa ayrılıyor.
Birinci senaryoda ABD’ye ait mevcut üsler, eğitim sahaları ve diğer askeri altyapı, ev sahibi ülkeye veya ticari bir alıcıya satılabilir; fazla cephane ve yedek parçalar ise Avrupa ordularının kullanımına sunulabilir. Öte yandan, Avrupa devletleri ABD’nin Avrupa’daki ileri eğitim tesislerinde sağladığı altyapıyı, eğitim timlerini ve eğitim araçlarını kendileri ikame etmek zorunda kalacak.
İkinci senaryoda ise ABD’nin istihbarat paylaşımını azaltması, Avrupa’nın uzay ve tüm‑alan (all‑domain) İstihbarat‑Gözetleme‑Keşif (ISR) varlıklarındaki açıkları gün yüzüne çıkaracak; olası bir Rus saldırısının erken belirtilerini tespit etme ve saldırı başladığında Rus planlarını anlama yeteneğini ciddi biçimde zayıflatacaktır.
Raporda, ABD’nin Avrupa’dan çekilmesi durumunda, Avrupa ülkelerinin mevcut güçlerle birebir ikame esas alınarak üstlenmesi gereken mali yük de, 226 ila 344 milyar ABD doları olarak hesaplanıyor.
Bu rakama, istihbarat, uzay, siber ve nükleer kabiliyetler dahil edilmedi.
IISS’in hesaplamasına göre ayrıca, tek seferlik tedarik bedelleri ve ‘25 yıllık yaşam devri maliyetleri’ toplandığında, NATO’nun kolektif savunmasında ABD’nin mevcut katkısını Avrupa’nın bizzat üstlenmesinin maliyeti yaklaşık 1 trilyon ABD dolarına ulaşacak.
Avrupalı yetkililerin, ABD güçlerinin çekilmesinden duyduğu endişenin temel sebeplerinden biri işte bu mali yük tablosu.
IISS uzmanları, Avrupa’nın ABD güçlerinin çekildiği bir senaryoda oluşacak mali yükü karşılayabilse dahi, üretim kapasitesi açısından bu yükü kaldıramayacağı görüşünde. Raporda ilgili bölümler, şu ifadelerle aktarılıyor:
Avrupalı savunma şirketleri ek montaj hatları açarak, birleşme‑satın alma yoluna giderek kapasiteyi artırmaya başladı; ancak hız düzensiz ve çözülmesi gereken pek çok sorun var.
Avrupa müttefikleri ek uçak gemilerine ya da nükleer tahrikli hücum denizaltılarına (SSN) yatırım yapmak isterse, bunları teslim etmek büyük bir meydan okuma olacaktır.
Kısa vadede gereken zırhlı araç hacmini karşılamak Avrupa üreticileri için zor; mevcut üretim kapasiteleri sınırlı. Dolayısıyla Avrupa devletleri, kara sistemleri sektörünü genişletmek için ciddi yatırımlar yapmalı; hâlihazırda başka sektörlerde faaliyet gösteren tesisleri dönüştürmeli ve Kanada‑ABD gibi uzun süredir tedarikçi ülkelerle, ayrıca Avrupa dışı zırhlı‑topçu üreticileriyle anlaşmalar imzalamalı.”
Öte yandan, çoğu Avrupa ülkesinde tedarik ‘ulusal düzlemde’ yürüdüğü için sipariş hacimleri ABD’ye kıyasla küçük kalıyor. Raporda, oluşacak açığa çözüm önerisi olarak, uluslararası işbirliği ile daha büyük partiler halinde sipariş verilmesi seçeneği öne çıkıyor.
Raporun ana tezi, ABD’nin kıtadan çekilmesinin NATO’nun Avrupalı üyeleri için büyük bir ‘savunma boşluğu’ yaratacağı yönünde. Bu boşluğun oluşturduğu mali yük ise, Rusya’nın Ukrayna’da bir ateşkes sonrası 2027’ye kadar kara kuvvetlerini yeniden kurabileceği varsayımıyla birlikte, Avrupa için alarm zillerinin çalmasına neden oluyor.
Avrupa’daki mevcut durumda, savunma sanayisini Rusya’nın yaptığı belirtilen ‘savaş ekonomisi’ seviyesine çıkarmak bile yetmeyecek. Zira insan kaynağı, üretim hattı, tedarik zinciri ve finans engelleri çok büyük boyutta.
Örneğin, rapora yansıdığı üzere, yalnızca 400 ilave savaş uçağı siparişi dahi dünya üretim kapasitesi düşünüldüğünde devasa bir iş.
Avrupa’nın bu simülasyonun yarattığı karanlık tablodan kurtulabilmesi için; savunma harcamalarını mevcut durumdan da yükseğe çekmesi, silah sistemleri için ortak (çok uluslu) alımlar yapması, mali yükü hafifletmek için kamu harcamalarının devreye sokulması ve halkların buna ikna edilmesi, cüretkar finansal‑endüstriyel adımlar atılması, özel‑kamu yatırımı karması, harcama önceliklendirmesi gibi bir dizi ciddi adımın atılması gerekiyor.
Ancak bütün bunlar ne mali yük, ne askeri kapasite, en zorunun başarılmasından geçiyor: Siyasi birlik ve ortak irade.
Göç, iklim ve ekonomik kriz gibi ciddi sorunlarla yüz yüze olan Avrupa siyasetinde Ukrayna yardımları, bugüne kadarki seviyesinde bile Avrupa genelinde büyük sosyal huzursuzluklar yarattı. Öyle ki, Avrupa başkentlerinin endişeyle karşıladığı ‘aşırı sağ yükseliş’, yaygın istikrar ve güvenlik talepleriyle iktidarları devirmeye başladı.
© 2025 Scrolli. All Rights Reserved. Scrolli Media Inc